Yaşadığımız toprakların her karışı görkemli bir tarihe ışık tutuyor. Büyüklerimizden dinlediğimiz o olağanüstü masalların her birinin, aslında gerçek bir hikayeden uyarlanmış olduğuna tanık oluyorsunuz. Şanslıyız, çünkü dünyanın en değerli topraklarında yaşıyoruz. Değer vermeliyiz, çünkü tüm bunlar torunlarımıza miras kalacak birer hazine niteliğinde. Biz kıymetini bilmezsek eğer, gelecek nesle umut bağlamak da içi boş bir hayalden ibaret olur sadece. Listede yer alan bu 14 simge ve daha fazlası sadece Anadolu’nun değil, tüm dünyanın tarihini değiştirdi. Bunu bilerek yaşamalı ve sahip olduğumuz şeylerin büyüklüğünü iyice kavramalıyız. Duayen ve merhum müzisyen Barış Manço’nun sarf ettiği, tarih hocalarımızın ise dillerinden düşürmediği şu sözü yeniden hatırlamakta fayda var; "Geçmişini bilmeyen bugününü anlayamaz ve yarınını kuramaz."
1 – Göbekli Tepe
Ortaya çıkan tüm bu anıtsal mimari, bilim çevresinde eşsiz ve özel olarak kabul ediliyor. 2011’de UNESCO tarafından Dünya Mirası aday listesine alınan Göbekli Tepe, 2018 itibariyle UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alındı. Dinler ve inançlar hakkındaki tüm görüşler, dünyanın en eski kült yapılarına ev sahipliği yapan Göbekli Tepe’nin keşfedilmesiyle tamamen değişti.
Şanlıurfa’nın Örencik Köyü yakınlarında meydana çıkarılan görkemli tapınaklar, inanç tarihimiz açısından oldukça önemliler.
2 – Likya Yolu
Fethiye’den
Antalya’ya uzanan Likya Yolu, 3 binlik yıllık ticari geçmişi ile akıllara durgunluk veren bir yürüyüş yolu. Dünyanın en uzun yürüyüş yollarından biri olarak bilinen Likya Yolu’nda yürümek için dünyanın dört bir yanından turist akın ediyor ülkemize. Eşsiz manzaralar, karşınıza aniden çıkan şaşırtıcı yapılar ve doğayla mücadelenin dünyadaki en iyi adreslerinden biri olan Likya Yolu, ülkemiz topraklarında bulunduğu için oldukça şanslıyız.
3 – Uluburun Batığı
Dünyanın en eski açık deniz gemisi olarak kayıtlara geçen Uluburun Batığı, 1982 yılında keşfedilmiş. Yapılan incemeler doğrultusunda Uluburun Batığı’nın Tunç Çağı’nın son evrelerinde
Kaş’ın Uluburun açıklarında battığı ortaya çıkarılmış. Uluburun Batığı, tarihte Avrupa’dan Anadolu’ya yalnızca karayolu ve Balkanlar üzerinden gidildiği değil,
Akdeniz limanlarının bu göç olayında önemli bir görev üstlendiğini de gözler önüne sermiş oldu. Şimdilerde Uluburun Batığı, 11 yıllık kazı çalışmalarının ardından
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde, Uluburun Salonu’nda sergileniyor. Batığın bulunduğu bölgede ise, Uluburun’a benzeyen başka bir gemi batırıldı ve dalışa merakı olanların ziyaretine açık durumda.
4 – Nemrut Dağı
Adıyaman’ın
Kahta ilçe sınırları içerisinde yer alan Nemrut Dağı, yamaçlarındaki heykeller ile tüm dünyanın ilgisini çeken bir nokta. Kommegene Kralı I. Antiochos, bu tümülüsleri kendisi için yaptırmış ve hem tanrılara hem tüm insanlığa minneti ve vefayı göstermiş. Helenistik dönemin izlerini taşıyan bu tümülüs, dünyanın en görkemlileri arasında yer alıyor aynı zamanda. Heykellerin üzerinde yer alan doğum haritası ise, tarihin en eski horoskopu olarak biliniyor.
5 – Artemis Tapınağı
{facility:0}
İzmir’in
Selçuk ilçesinde bulunan
Efes Antik Kenti, İncil’in yazarı Yuhanna’ya vahiyin geldiği kent olarak Hristiyan dünyasında oldukça önemli bir yere sahip.
Artemis Tapınağı ise Efes’in Anadolu tarihi açısından en önemli tarihi yapılarından biri. Zira Hristiyanların ilk resmi vaazı Aziz Paul tarafından Artemis Tapınağı’nda verilmiş. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Artemis Tapınağı’nın ülkemiz sınırları içerisinde bulunması gurur verici bizim için.
6 – Ayasofya Camii
İmparator Justinianos’un, dünyayı Roma İmparatorluğu altında toplama idealini simgeleyen ve hatta dünyanın yeni merkezini işaret eden, Bizans İmparatorluğu’nun en prestijli yapısı
Ayasofya Camii. Ortodoks dünyasının da merkezi olan Ayasofya Camii,
İstanbul’un fethinden sonra cami olarak kullanılmaya başlandı. İstanbul’un en büyük camisi olma özelliği taşıyan Ayasofya Camii, 1935’te müzeye dönüştürülerek bugün ziyarete açık durumda. Ayasofya Camii, İstanbul’u tüm dünyada temsil eden görkemli bir simge niteliğinde aynı zamanda.
7 – Bergama
İzmir’de bulunan
Bergama, Helenistik dönemin en önemli kentlerinden biri. Burası, sanatın ve alternatif tıbbın doğduğu toprakların ta kendisi. Zeus Sunağı’nı Berlin’e, bir başka heykelini İtalya’ya kaptırmış olsa da, Anadolu tarihi açısından önemini koruyor Bergama. Alternatif tıbbın merkezi olan Bergama’da, çamur banyosu, bitki tedavisi, spor tedavisi, müzikle tedavi yöntemleri gibi dönemin çok ilerisinde yöntemler geliştirilmiş. Bugün agorası, tapınakları, tiyatrosu ve daha pek çok yapısıyla sizi karşılayan Bergama, yaşadığımız toprakların geçmişini simgeleyen en güzel örneklerden biri.
8 – İstanbul Surları
İstanbul’un Fethi, tarih sahnesinin en ama en önemli olaylarından biri. İstanbul Surları ise bu önemli olayda oldukça önemli bir rol oynuyordu aslında. Bizans kentini baştanbaşa saran bu surlar, bugünkü
Sarayburnu’yla
Haliç kıyısı boyunca uzanıp
Ayvansaray’a, Marmara kıyısı boyunca Yedikule’ye, karadan ise
Topkapı’ya dek uzanıyor. 22 km’lik bu devasa duvar, Fatih Sultan Mehmet’in iki aya yakın süren yoğun top atışına göğüs gerdi. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in kazanma tutkusuna daha fazla direnemedi ve Bizanslılar ellerindeki bu son kaleyi kaybettikleri an, aslında dünyanın en önemli kentini, yani her şeylerini kaybetmiş oldular. 29 Mayıs 1453’te Osmanlı askerleri yıkılan surlardan İstanbul’a girdiler. Rumların "kente doğru" anlamını taşıyan "Eis ten polin" cümlesi ise zamanla İstanbul’a dönüştü ve şehir bugünkü ismini almış oldu.
9 – Hattuşaş Antik Kenti
Bira, Anadolu’da ve Ortadoğu’da başlıca içkilerden biri olmakla birlikte, kralların birbirine hediye olarak gönderdiği bir içecek niteliği taşıyormuş aynı zamanda. Hititlerin başkenti olan Hattuşaş’ta bazı kazı alanlarında bulunan bira yapım teknesi, ilk biranın Anadolu’da üretildiği gerçeğini gösteriyor bizlere. Bira ile ilgili pek çok yazıt da yer alıyor Hattuşaş Antik Kenti’nde. Hatta o yazıtlarda belirtildiğine göre, bazı zamanlarda o kadar çok bira tüketilmiş ki, krallar bugünkü Yeşilay benzeri topluluklar kurarak önlem almaya çalışmışlar.
10 – Truva Antik Kenti
Truva Antik Kenti, mitolojinin Anadolu topraklarında çizdiği muazzam bir harita niteliğinde. Tüm dünya bu kentin bir masaldan ibaret olduğunu düşünürken, 1870’lerde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkan kalıntılar, tüm bu düşünceleri ters yüz etti. İşte bu nedenle Truva Antik Kenti, Anadolu tarihini simgeleyen oldukça önemli bir yer. Bazıları için bir hile, bazıları için ise bir savaş stratejisi olarak dillerden dile dolaşan Truva Atı efsanesi ile Truva Antik Kenti, Anadolu’nun görülmesi gereken yapılarından biri.
11 – St. Pierre Kilisesi
Henüz Hristiyanlık dininin yasallık kazanmadığı dönemde, ilk gizli toplantıların gerçekleştiği yer
Antakya’daki St. Pierre Kilisesi. Küçük bir mağaradan oluşan St. Pierre Kilisesi, Hristiyanlık dininin ortaya çıktığı ve tarihin seyrini baştan aşağı etkileyen bir yapı olarak çıkıyor karşımıza. Hristiyanlığın bilinen ilk kilisesi olan St. Pierre Kilisesi, bugün müzeye dönüştürülmüş durumda. Şu an kilisede izinle ayin yapılabiliyor ve her yılın 29 Haziran tarihinde Hristiyanlar burada hacı oluyor. Ayinleri ise Vatikan’ın Türkiye Büyükelçisi yönetiyor.
12 – Miletos Antik Şehri
"Evren neden oluşmuştur?" sorusunun sorulduğu yerdir Miletos Antik Şehri. İnsanlık tarihinin en büyük sorusu olarak kabul gören bu soru, modern bilimin ve felsefenin çıkışına neden oldu. Bu nedenle Miletos Antik Şehri, felsefenin doğum yeri olarak kabul görüyor.
Aydın’ın Balat Köyü’nün yakınlarında yer alan Miletos Antik Şehri, bizlere doğa kavramını da kazandırmış oldu.
13 – Divriği Ulu Camii
Sivas’ın
Divriği ilçesinde yer alan Divriği Ulu Camii, Anadolu’nun ilk külliyesi olma özelliği taşıyor. Mimari olarak baktığımızda Divriği Ulu Camii, tekrarını bir daha göremeyeceğimiz pek çok üstün özellik barındırıyor bünyesinde. Bu özelliklerden biri de caminin taş oyma bezeleri. Bu taş oyma bezelerin henüz bitmemiş olduğunu ise taşların üzerinde bulunan ustaların taşı oymak için çizdikleri desenlerden anlayabiliyoruz.
14 – Süleymaniye Camii
Osmanlı, Bizans’tan sonra Ayasofya’nın mimari özelliklerine yaklaşabilen bir eser yaratamamanın hüznü içerisindeyken, Mimar Sinan’ın "kalfalık eserim" dediği Süleymaniye Camii çıktı ortaya birden. Bu sayede bir boşluk daha kapanmış oldu. Süleymaniye Camii’den önce Ayasofya’yı onaran Mimar Sinan, Ayasofya’nın zayıf yanlarını tespit ederek, kendi eserini bu anlamda daha güçlü kılmış hatta. Ayasofya ve Süleymaniye Camii, İstanbul’da yükselen muazzam iki eser arasında bulunuyor.