{ad:0} Günümüzde Bayraklı sınırları içerisinde yer alan Smyrna Höyüğü, İzmir’in kökenlerinin atıldığı yer olarak nitelendiriliyor. Bu nedenle birçok kaynakta, İzmir’in kalbindeki antik dönem yapılarının belki de en önemlisi konumunda gösteriliyor. Smyrna, M.Ö. 11. yüzyılda Antik Yunan kavimlerinden biri olan Aiol topluluğu tarafından kurulmuş. Ekonomik ve mimari açıdan önemli bir güç haline geldiği dönemin ise M.Ö. 700-550 yılları arasına denk geldiği düşünülüyor. Bu dönemde aynı zamanda Lidya ile arasındaki çekişme de zirve yapmış. Şimdiki konumuna bakarak koskoca medeniyetin neden bu şehri ezeli düşmanı bellediğini düşünebilirsiniz. Ama Smyrna, kurulduğu dönemde körfeze açılan yarımada üzerinde yer alıyormuş. Dolayısıyla konumu, hem bölgede hâkimiyet kurmayı hem de ticaret yapmayı epey kolaylaştırıyormuş. Smyrna Höyüğü, Anadolu’da şimdiye kadar keşfedilmiş en eski Helen tapınağına ev sahipliği yapıyor. 20. yüzyılın ortalarında başlayan ve sonrasında seyrekleşen kazı çalışmaları sonucunda Arkaik ve Klasik dönemlerden kalma yapıların bir kısmı gün yüzüne çıkartılmış. Roma döneminde kutsal bir merkeze dönüşen yerleşimi ziyaret ettiğinizde ayrıca surlara, dini yapılara ve kamusal alanlara ait kalıntıları da görebilirsiniz. {product:48602}
İzmir’in merkezinde zaman geçirirken rotanızı Kemeraltı Çarşısı’nın hemen arka tarafındaki Namazgâh Mahallesi’ne çevirirseniz, görkemli Agora’yı ziyaret etme fırsatı bulabilirsiniz. Roma döneminde kentin kalbinin attığı yapı kompleksi, Smyrna Höyüğü ile karşılaştırıldığında biraz daha yeni kalıyor. Çünkü M.S. 2. yüzyılda, Hippodamos’un kent planına bağlı kalınarak inşa edilmiş. İnşası esnasında uygulanan plan, İzmir Agorası’nı tarihte eşsiz bir konuma getiriyor. Zira ilk defa bu kompleks 3 katlı olarak tarih sahnesinde yer almış. Dolayısıyla türdeşleri arasında en büyük boyuta sahip kamusal alan olma özelliği de taşıyor. {product:5138}
Agora’daki ilk kazı çalışmaları, 1932-1941 yılları arasında gerçekleştirilmiş. Ancak daha sonraki dönemlerde neredeyse hiç kayda değer bir gelişme yaşanmamış. 2002 yılında başlayan kazı ve restorasyon projesi sayesinde Agora’nın kelimenin tam anlamıyla kente yeniden kazandırıldığını söyleyebiliriz. Bu çalışmalar esnasında antik yerleşkenin bir bölümünü kaplayan yapılar yıkılarak birçok önemli bölüm yeniden gün yüzüne çıkartıldı. Eğer Agora’ya giderseniz, aslına uygun olarak yenilenerek eski güzelliğine kavuşturulan Faustina Kapısı’nı, batı stoa cephe sütunlarını, bazilikayı detaylıca inceleyebilirsiniz. Bunlar dışında birçok heykel, dini ve kamusal yapı kalıntısı burada ziyaret edilmeyi bekliyor.
{search:konak-otelleri,Konak Otelleri}Agora’dan bahsetmişken hemen üst tarafındaki Kadifekale’yi es geçmemek gerektiğini düşünüyorum. Zira askeri yapı, sadece binlerce yıl boyunca kentin koruyuculuğunu yapmamış. Zaman içerisinde farklı medeniyetlerden izler taşıyan bir kültür mabedine dönüşmüş. Kale, Smyrna’dan sonra kentin ikinci kez kurulduğu Pagos Tepesi’nin zirvesinde yer alıyor. İnşa hikâyesi ise biraz ilginç. Rivayete göre doğu seferi esnasında ordusuyla Smyrna’ya gelen Büyük İskender, tepenin yamacında avlanırken uyuya kalmış. Rüyasında duyduğu ses, ona kenti daha korunaklı bir yere taşımasını söylemiş. Gördüğü rüyadan etkilenen kudretli hükümdarın ömrü vefa etmemiş. Ancak M.Ö. 4. yüzyılın sonu ila M.Ö.3. yüzyılın başı arasındaki dönemde, askeri yapının surlarının yapım süreci tamamlanmış. Toplam uzunluğunun 6 kilometre olduğu söylenen surlar yapımı biter bitmez, Smyrna halkı buraya taşınmış. Böylece Kadifekale, kudretli bir akropol kimliğine bürünmüş. {product:26728}
Kale, daha sonraki dönemlerde el değiştirmesine rağmen önemini korumuş. Hatta içerisine sarnıç, kilise ve manastır inşa edilmiş. Kilise, Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmüş. Ancak manastır, bu yapı kadar şanslı olamamış. 18. yüzyıla gelindiğinde, kale adeta kaderine terk edilmiş. Hatta 2000’li yıllara kadar İzmir’in en kötü yerleşim bölgelerinden birinin merkezi haline geldiğini söyleyebiliriz. Neyse ki 2021’da başlayan yenileme çalışmaları sonucunda Kadifekale, eski görkemine büyük oranda kavuştu. Dolayısıyla Agora’yı gezdikten sonra hemen tepeyi tırmanıp, konuklarına enfes manzaralar sunan kentin kadim koruyucusunu gönül rahatlığıyla ziyaret edebilirsiniz.
İzmir’in antik dönemlerinden izler taşıyan mekânların bir diğeri ise tarih boyunca adı isyanlar ve ayaklanmalar ile özdeşlemiş olan Leukai Antik Kenti. Yerel halkın küçük bir bölümünün varlığından haberdar olduğu Leukai, İzmir Kuş Cenneti ile Doğal Yaşam Alanı’na ev sahipliği yapan Sasalı’da yer alıyor. Hatta daha spesifik konuşmak gerekirse tarihi yerleşim, Üçtepeler Mevkii’nde ziyaretçilerini bekliyor. Kent, kralına isyan hazırlığındaki Pers amirali Takhos önderliğinde M.Ö. 383 yılında kurulmuş. İç körfezin girişinde yer alması sebebiyle antik yerleşim, tarih sahnesine çıkmasından kısa süre sonra en önemli Aiol kentlerinden birine dönüşmüş. Hatta bu özelliğinden dolayı kurucusunun ölümünün ardından komşuları Klazomenai ve Kyme arasına uzunca süre paylaşılamamış. Nasıl Smyrna zamanla denizden uzaklaştıysa, üç ada üzerine kurulu Leukai de aynı kaderi paylaşmış. Dolayısıyla Roma döneminde tarihin ilk halk ayaklanmasına sahne olan kenti yavaş yavaş önemini yitirmiş. Asırlar geçtikçe yapıları birer birer harabe haline gelen kentten geriye şimdilerde yalnızca surlara ait kalıntılar görülebiliyor. Daha detaylı keşfiler içinse bu kadim kent ne yazık ki sırasını bekliyor. {product:1570}{search:cigli-otelleri,Çiğli Otelleri}
İzmir büyük şehir olması nedeniyle her zevke ve her bütçeye uygun konaklama imkanı sunuyor. İlkbahar aylarında rahatlıkla gezebileceğiniz İzmir’de Antik kalıntılara yakın konaklama seçeneklerini Neredekal.com üzerinden İzmir Otelleri listesinden görüntüleyebilir, zevkinize uygun konaklama tesisini ayarlayabilirsiniz. {product:176}{search:izmir-otelleri,İzmir Otelleri}