Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, tüm ihtişamıyla gökyüzü ve denizi selamlayan antik kenti ve sunduğu huzurlu atmosferiyle herkesi kendine hayran bırakan Assos, yerli ve yabancı tursitler tarafından yılın her dönemi ziyaret ediliyor. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde, Midilli Adası’nın karşısında yer alan ve yüzyıllara dayanan geçmişiyle tarihin izlerini taşıyan Assos’ta gün batımlarını antik kentte izlemek bir gelenek.
{ad:0}Geçmişte Troas Bölgesi olarak bilinen bölge, günümüzde Behramkale olarak geçiyor. Burada geçmişin izlerini bulmak hiç de zor değil. O halde bu kentin tarihi izlerini birlikte keşfedelim mi? Doğal güzellikleriyle ön planda olan bu güzel kenti, bir de tarihi açıdan ele almaya ne dersiniz? Hadi gelin, Assos’un tarihine birlikte göz atalım.
Troas Bölgesi’nin güney kıyısında yer alan Assos, andezit bir kaya üzerindeki konumuyla yıllara meydan okumaya devam ediyor. Antik Çağ’ın en önemli yerleşim yerlerinden olan Assos’un tarihinin Tunç Çağı’na kadar uzandığı tahmin ediliyor. Bulunan arkeolojik kalıntılar bu savı doğrulasa da yine de bu kadim kente ilk yerşelenler hakkında net bir bilgi bulunmuyor. Günümüzde Behramkale/Behramköy adını taşıyan Assos, ilk iskân edildiği M.Ö. 2000‘li yıllardan bu zamana kadar birçok değişiklik geçirerek hala varlığını sürdürüyor.
M.Ö. 7. yüzyılda buraya Midilli Adası’ndan gelen Aioller yerleşmiş ve daha sonra bölgeye Lidyalılar gelmiş. Bu dönemde Troas Bölgesi’nin en güçlü ve en önemli şehirlerinden biri olan Assos, M.Ö. 5. yüzyılda Atina Birliği’ne dahil olmuş. Özellikle Bergama ve Roma Dönemi’nde kendini geliştiren ve iyice güçlenen Assos, burayı ziyaret eden St.Paul ve St.Lucas’ın da etkisiyle, Anadolu’da Hristiyanlığı en erken kabul eden kentlerden biri olmuş.
Assos, bir dönem Aristo’yu da ağırlamış. Efsaneye göre Platon’un öğrencisi ve aynı zamanda Assos Kralı olan Hermias, okul arkadaşı olan Aristoteles’i Assos’a davet etmiş ve bunun üzerine Aristoteles de Assos’a gelmiş. Burada bir felsefe okulu kuran ve üç yıl boyunca bu okulda dersler veren Aristoteles, M.Ö. 345 yılında Hermias’ın Persler tarafından tutuklanarak öldürülmesi üzerine Assos’tan ayrılmak zorunda kalmış.
14. yüzyılın ilk döneminden itibaren Osmanlı topraklarına dahil olan Assos, daha çok 18. yüzyılda tanınmaya ve gezginler tarafından ziyaret edilmeye başlanmış. Hatta bu dönemde antik kentteki tapınağa ait bazı bloklar ve parçalar Sultan II. Mahmut tarafından Fransız bir arkeoloğa hediye olarak verilmiş ve böylece bu eserler Louvre Müzesi’ne götürülmüş. Osmanlı Dönemi’nde Amerikalılar tarafından kazı çalışmalarına başlanmış ve bu dönemde bulunan eserler de ABD ve Türkiye arasında paylaşılmış. Daha sonraki kazı çalışmalarına ise Ümit Serdaroğlu önderliğinde 1980’li yıllarda başlanmış. Bu bölgede kazı çalışmaları hala devam ediyor ve Assos, her şeye rağmen etkileyiciliğini koruyor.
Yıllardır varlığını sürdüren Assos’ta pek çok tarihi kalıntı bulunuyor. Bunların arasından en ihtişamlısı tabii ki Athena Tapınağı. Gün batımında büyüleyici bir hale bürünen tapınakta geçmişin tozlu sayfalarında yol almak, tarihin yok olmamış izlerinin peşinden gitmek tarifi imkansız bir huzur aşılıyor.
Bu kalıntılar arasında ayrıca Bizans surları, Hüdavendigar Camii, antik yol, mezarlar, şehir sur duvarları, tiyatro, agora, gymnasium, stoa denilen üstü kapalı oturma alanları, belediye binası ve bazilika da yer alıyor. Her biri birbirinden değerli bu kalıntılar, Assos’a gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yapılar arasında.
Antik limanı, köyün taş evlerinden yollara sarkan rengarenk çiçekleri, buz gibi denizi, tertemiz plajları ve bozulmamış tarihi dokusuyla bir gidenin tekrar tekrar gitmek istediği Assos, hem doğal hem de tarihi güzellikleriyle her yaştan insana hitap ediyor. Deniz, tarih ve doğa tatilini bir arada sunan bu güzel kent dört mevsim ziyaretçilerini bekliyor.