{facility:0} Birinci Dünya Savaşı'nı kaybeden Osmanlı Hükümeti barış olacağına inanıp büyük bir hata yapar ve Mondros Mütarekesi’ni imzalar. Bu imza sonrası galip devletler barışa değil toprakları işgale devam eder. 13 Kasım 1918’e gelindiğinde ise düşman donanması koca bir nesli feda edip savunulan Çanakkale Boğazı’nı aşarak İstanbul’a gelir. Gemilerdeki düşman askeri İstanbul’da karaya çıkar. Bu sırada Osmanlı Hükümeti Mondros’tan 2 yıl sonra yine büyük bir hata yaparak Serv Antlaşması’nı imzalar. Bu imza üzerine de İngiltere’yle birlikte müttefik devletlerin Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinde kurdukları hakimiyet pekiştirilmiş olur.
Ancak tüm bunlar olurken İngilizlerin Çanakkale savaşları sırasında ağır bir yenilgiye uğramasını bir türlü kabullenemeyen Lloyd George, İstanbul’u ve boğazların hakimiyetini gerici ve barbar olarak tanımladığı Türklerin eline teslim etmeme kararı almıştır. Aldığı bu karar üzerine de Mustafa Kemal Paşa’ya talihsiz bir savunmada bulunarak der ki; ‘Gelibolu Yarımadası’nın Türklerin eline geçmesine asla izin vermeyiz. Orası dünyamızın en önemli stratejik noktasıdır. Boğazların Türkler tarafından kapatılması, savaşı iki yıl uzatmıştır. Türklerin Gelibolu Yarımadası’na sahip olmaları akıl almayacak bir şeydir ve bunu önlemek için savaşmalıyız.’ Bu sırada bir talihsiz açıklama ve destek de Winston Churchill’den gelir ve o da der ki; ‘Asya’yı Avrupa’dan ayıran derin su çizgisi önemli bir çizgidir ve bunu tüm gücümüzle emniyete almamız gerekmektedir. Türkler Gelibolu Yarımadası ile İstanbul’u alırlarsa, zaferimizin tüm meyvelerini kaybetmiş oluruz.’
Tüm bunlara rağmen savaş artık bitmiş ve Türk milleti Kurtuluş Savaşı’nı kazanmıştır. Ancak İngiliz donanması İzmir Limanı'ndan bir türlü ayrılmamaktadır. Donanmanın bir türlü gitmemesi Mustafa Kemal’i düşündürmekte ve az da olsa tedirgin etmektedir. Bir gün İngiliz donanma komutanı Mustafa Kemal’in ziyaretine gelir. Mustafa Kemal Türk misafirperverliğinden ödün vermez ve komutanı karşılar. Bu ziyaret esnasında donanma komutanı Gazi’ye, kendi vatandaşları ile azınlıkların durumlarını sorar. Gazi’de ona suç işlememiş tüm İngiliz ve azınlık vatandaşlarının İzmir'de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin adaletin huzuruna çıkacaklarını bildirir. Gazi’nin bu söylemi üzerine İngiliz komutanla olan bu sohbete gergin bir havaya hüküm sürer ve İngiliz donanma komutanı Gazi’ye:
’Fakat Paşa hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!’ şeklinde sarf ettiği bu sözlerle ne kadar büyük bir hata yaptığının farkında değildir. Gazi ise, komutanı son cümlesine kadar tebessümle dinlerken o son cümledeki tehditle komutanın sözünü keser, sert ve keskin bir tavırla şu şekilde karşılık verir;
'Şu ‘efendi - devlet’ rolünü bir kenara koyunuz amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir, kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem! İngiltere Hükümeti’nin tebaasını her yerde koruma hakkı, devletler hukukunun teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz... Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de... Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!’
Gazi’nin sert ve keskin bu cümleleri karşısında afallayan İngiliz komutan ne diyeceğini bilemeyerek; İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz? sözleri ağzından dökülür. Bunun üzerine Mustafa Kemal son noktayı koymaya karar verir ve İngiliz komutana; Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde "Barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!’ sözleriyle görüşmeyi sonlandırır.
Bu ateşli konuşmaların ardından İngiliz komutan odayı terk eder ve yaşananları İngiliz Hükümeti’ne aktarır. Olayı öğrenen İngiliz Hükümeti Türk Hükümeti'ne ültimatom vererek Gazi’nin İngiliz komutanına sarf ettiği sözlerin yazılı bir şekilde teyit edilerek kendilerine ulaştırılmasını ister. Türk Hükümeti de İngilizlerin bu isteğini yerine getirir yazılı teyidi iletir.
İki ülke arasında yaşanan bu sıcak ve hararetli olay ülkede ve paşanın yakın çevresi tarafından duyulmaya başlanır. Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınlarından biri olan Falih Rıfkı Atay bu olayın ardından; "Başımızı yeniden savaş belasına sokacağız." diye endişe etmiştir.
Fotoğraf: Aydın Tren Garı'ndan
Türk Hükümeti’nin düşman gemilerine tanıdığı süre bitmiştir ve o sırada limanda bulunan İngiliz ve Fransızlara ait gemiler, kendi uluslarına ait kişileri ve askerlerini gemilerine bindirerek İzmir Limanı’ndan demir alıp Türk kara sularından çekilirler. Tam bu sırada Atatürk’ün yanında bulunan Salih Bozok o anı şu cümlelerle tarif eder; "Verilen zaman bittiğinde, büyük İngiliz donanmasının uzaklaşmasını seyrettik. ‘O’ ise, bakmıyordu bile...
Bugün 9 Eylül, büyük bir coşkuyla kutladığımız İzmir’in kurtuluşunun 97. yıl dönümü. Bizler de Neredekal.com ekibi olarak bu büyük zaferi sevinçle kutluyoruz. Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
Kaynak: Uğur Dündar, Şükrü Elekdağ. İlk Fotoğraf için Kaan Küçükleroğlu'na teşekkür ederiz.