Bazı yerler var ki, içerde geçirdikten sonra vaktinizi, dışarıya adımınızı attığınızda anlarsınız kıymetini. Atlayıp eşiğinden girince içeri bir başka dünyaya, bir rüyaya adım atarsınız... İşte Bursa'daki Aşıklar Kahvesi'nin kapısı da o gizli geçitlerden biri. Eşikten ayağınızı ahenkli bir şekilde atmaya çalışın, bakın neler olacak...
Domates almaya gittiğimde gördüm babamla ilkin yıllar önce... Köşede... Kalabalık... Biraz dumanlı... Çokça etkileyici... Sonraları çok sık gidemesem de kendi kendime, kendimce, sessiz bir müdavimi oldum. Burası Aşıklar Kahvesi. Müzikle kurulan dostluklar, türkülerin arasında anlatılan fıkralar, hikayelerle pekişirken bu küçüçük kahvehaneyi kocaman bir dünya yapıyor. Bu dünyada kendime ait bir yerim var kimsenin bilmediği, fark etmediği, uzun zamanlarımın geçtiği bir yer.
Tuz Pazarı ve Aşıklar Kahvesi
Bursa’da onca nefes almayan tarihi-turistik yerlerin içinde nefes alan bir yer Tuz Pazarı. Çünkü insanlar ekmek parası için, alışveriş yapmak için, kalabalığa karışıp yaşadığını hissetmek için, mevsimlerin değiştiğini tezgahlarda görmek için akıyorlar zamanın içinde Tuz Pazarı’nda... Ve kuytular biraz dinlenmesini sağlıyor bizlerin bu akışta: Koza Hanı, Fidan Hanı, balıkçı meyhanesi ve Aşıklar Kahvesi…
Köylü pazarı olarak bilinen pazar yerinin kapısından girip dosdoğru yürüdüğünüzde koridorun sonunda, sol köşede küçücük bir kahvehane karşılar sizi. Burayı ilk görüşte bir farklılık sezersiniz zaten; Sandalyeler farklı bir şekilde dizilmiştir. Bir oda tiyatrosunda gibi hissedersiniz kendinizi. Sandalyelerin kapıya arkası dönüktür ve hepsi yüksekte olmayan -ama az sonra müzikle yükselecek olan- masaya bakıyordur.
Sonra gözünüz duvardaki bağlamalara takılır. Değişik özellikte bağlamalar asılıdır duvarda. Darbuka ve def de bir köşede eşlikçi bekliyordur. Ve arkasından bağlamaların ve her yerinden duvarların geçmiş zamandan türküler söylüyordur fotoğraflar: Kahvede, bir sahnede, gazete kupürlerinde siyah beyaz ya da rengi kaçmış fotoğraflar... Birileri çalarken, birileri söylerken...
Günün hangi saati, haftanın hangi günü hala tam olarak kestiremiyorum; ne zaman Aşıklar Kahvesi’ne uğraşam bazen iki, bazen beş kişiyi oturmuş türküler söylerken buluyorum. Belki de bellidir çalınıp söylenen zamanlar. Sanırım benim bilmek istemeyişim gidince tanık olacaklarımın sürpriz olmasını arzu etmemden.
Bağlamanın tellerine vuranlardan biri biraz önce buraya gelirken simitçide karşıma çıkan ve hakkında nerden gelir nereye gider diye düşündüğüm amca. Bir diğeri az önce seyircilerin arasında oturup çayını içerken sigarasının dumanına kim bilir kimleri sarıp saklayan delikanlı. Cüzdanından penasını çıkardı duvardan bir bağlama aldı ve türkülerin arasında simidinden koparıp yiyen amcaya eşlik ediyor...
{ad:0}
Nilüfer Sineması’ndan Nilüfer Köylü Pazarı’na
Şimdi köylü pazarı olarak bildiğimiz yer çok eskiden Nilüfer Sineması’ymış. Sinema yıkıldığında Nilüfer Köylü Pazarı kurulmuş. İşte o zamanlar, yani bundan yaklaşık 50 yıl evvel Erzurum’dan göç edip gelen Aşık Mehmet Ali bu küçüçük kahvehaneyi açmış köylü pazarına. Aşık, kahvesini çalıştırmaya başlamış fakat gelen ahali tavla ister kağıt ister... Aşık pek hoşlanmamış bu durumdan. Ve getirip asmış bağlamasını duvara. Çalıp söylemiş zaman zaman da. Böylece kısa zaman sonra türkülere gönül veren dostların buluşma noktası olmuş burası ve onlar da getirip bağlamalarını asmışlar. Ve kahvehane kendiliğinden adını bulmuş: Aşıklar Kahvesi. Çalmasını, söylemesini ve en önemlisi de türküleri dinlemesini bilenlerin ve sevenlerin yeri olmuş. Şimdiyse adını artık neredeyse kimsenin hatırlamadığı ve sadece Aşık diye seslendikleri Aşık Mehmet Ali’nin oğlu Muhsin Güneş işletiyor kahvehaneyi. Aşık Mehmet Ali ise çok yaşlanmış olmasına rağmen zaman zaman gelip çalıyormuş. Muhsin Güneş de babasından el almış, o da babası gibi çalıyor, söylüyor kahvehanenin müdavimleriyle birlikte. Bir yandan da çay veriyor gelen misafirlerine. Sonra birden duvardan alıp bağlamasını, türküleri sıcacık dumanına katınca çayın, insan utanıyor ondan çay istediğine.
Muhsin Güneş Türk Halk Müziği sanatçılarının Bursa konserlerine geldiklerinde mutlaka buraya uğradıklarını anlatıyor. Yani Aşıklar kahvesinde Arif Sağ, Yavuz Top, Musa Eroğlu’nun çalıp söylediğine denk gelirseniz birgün sakın şaşırmayın! İlişin bir sandalyeye ve şansınız için Tanrıya şükredin.
Ahenk ve ayak
Aşıklar Kahvesi’nde biri başlıyor vurmaya bağlamanın tellerine, diğerleri gidiyorlar arkasından. Öyle bir uyum, ahenk çıkıyor ki ortaya, insanı mest ediyor. Diyorlar ki kahvedeki aşıklar: “Halk müziğinde ayak vardır. İşte biri başladı mı çalmaya biz onun başladığı ayağı biliriz, ona göre eşlik ederiz.”
Bir de diyorlar ki: “Burada çalabilmek ve söyleyebilmek için bir ahenk olması gerekiyor, yani her ‘ben çalıyorum’ diyenle beraber çalamıyoruz. Ahenk lazım, çalanın söyleyenin diğer çalanlara ve söyleyenlere ayak uydurması lazım” Bence sadece bu kadar değil; dinleyenlerin de bu ahenk içinde olması ve aşıklara ayak uydurması gerekiyor. Bu ahengi tutturmuş emekli derici Niyazi Abi, taksi şoförü Rauf Abi ya da Hacı Şaban Abi, bu muhabbet ortamını sağlayan Aşıklar Kahvesi’nin sahibi Muhsin Abi haftanın herhangi bir gününde, günün herhangi bir saatinde, oradan geçerken çaldıklarıyla, söyledikleriyle sizi içeri davet ediyorlar. Bu davete icabet edin herşeyi unutup, yenileneceksiniz.