Gününüze haftanıza renkli bir keşif katmak, keşfederken de sakin bir ortamda dinlenip rahatlamak istiyorsanız sizi Bursa Uluabat Gölü’nün ortasına, Gölyazı Köyü'ne alalım. Gölyazı aslında tıpkı bir ada gibi, onu anakaraya bağlayan köprü ise neredeyse bir pamuk ipliği. Kışın suyun yükselmesiyle bu köprünün ayakları görünmez oluyor ve yarımada gibi değil de sanki bir adaymış gibi görünüyor. Gölyazı bu yönüyle Karadağ’daki Sveti Stefan Adası’na da benzetiliyor.
{ad:0}Bursa’nın merkezine yaklaşık 40 km mesafede konumlanan Gölyazı’yı Bursa gezinize dahil edebilir, hem şehir hem de sayfiye atmosferini aynı zaman dilimine sığdırabilirsiniz. Ya da sadece Gölyazı’ya gelip Bursa’nın farklı bir köşesiyle tanışabilirsiniz, seçim sizin! Bursa’ya gelmeden önce Bursa kahvaltı mekanları hakkında fikir sahibi olabilir, damak tadınıza hitap eden lezzetleri belirlemek için de Bursa’da ne yenir yazımıza göz atabilirsiniz. Gölyazı’da konaklamak isterseniz ve Gölyazı'da nerede kalınır merak ediyorsanız bu yarımadanın otel -pansiyon olarak çok fazla seçenek sunmadığını baştan söyleyelim. Ama Gölyazı’ya yakın Bursa otellerinde alternatifiniz bol, işin içine biraz da kaplıca şifası katmak isterseniz Bursa termal otelleri de keyfinize keyif katacak kadar donanımlı.
Gölyazı ne kadar sürede gezilir diyorsanız, bu şirin köyü minicik bir ada olduğu için oyalanarak yürüdüğünüzde bile 2 saatte bitirebiliyorsunuz. Ama işin içine göl manzarasına nazır bir yemek ya da kahvaltı sığdırmak isterseniz bu keşfi yarım gün olarak da düşünebilirsiniz.
Kendi küçük olsa da boyundan büyük bir geçmişi var Gölyazı’nın. Hikayesinin bir kısmı rivayetlere, bir kısmı ise farklı farklı medeniyetlerin bıraktığı izlere dayanıyor. Gölyazı’nın milattan önce 6. yüzyılda kurulduğu tahmin ediliyor. Bu küçük köy o zamanlar coğrafyada hüküm süren Apollon Krallığı’nın da baş şehriymiş. Bazı tarih kaynaklarında köyün krallık dönemindeki ismi Apolyont olarak geçiyor. Roma - Bizans döneminde de aktif bir yaşam alanı olan köyün Osmanlı egemenliğine girmesi 1300’lü yılların başında, bölgedeki tekfur ile Osmanlı beyinin yaptığı Dimboz Savaşı ile gerçekleşiyor.
{search:golyazi-otelleri,Gölyazı Otelleri}
Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar Gölyazı’daki Rumlar ve Türkler sorunsuz bir şekilde, barış içinde yaşamış. Cumhuriyetin ilanından önceki kayıtlarda burada 400 Rum hanenin olduğu belirtilirken, mübadele anlaşmasıyla Rumlar Yunanistan’a gönderilmiş ve yerlerine de Selanik’ten, Girit’ten gelen Türkler yerleştirilmiş. Gölyazı, 1994 yılında belde ilan edilmiş, 2009 yılında da bir mahalle olarak Nilüfer ilçesine bağlanmış. Gölyazı’nın Osmanlı dönemindeki geçim kaynakları, kiliseleri, çarşı – pazarı 17. Yüzyılın meşhur seyyahı Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’ eserine de girmiş. Günümüzde görsel olarak ruhu okşayan bu köy hem Bursa’ya yakın hem de Bursa’dan kopuk oluşuyla bir hafta sonu gezmesine çok yakışıyor.
Gölyazı Bursa’nın batısında, Nilüfer ilçesine bağlı küçük bir belde. İsterseniz Bursa gezilecek yerler listenize dahil edip buraya gelebilir, ya da bir kahvaltı – balık ziyafeti için özel bir rotaya dönüştürebilirsiniz. Gölyazı’ya Bursa’dan özel araçla 1 saatte ulaşabiliyorsunuz. Beldeye en yakın turistik nokta yine Bursa’ya bağlı olan Tirilye, burası da neredeyse Bursa merkez ile aynı mesafede. Gölyazı’nın çevresindeki diğer yakın yerler ise 63 km uzaklıktaki Cumalıkızık Köyü ve 135 km uzaklıktaki İznik. Yola İstanbul’dan çıkacaksanız araçla yaklaşık 3 saat gitmeniz gerekiyor.
{search:bursa-otelleri,Bursa Otelleri}
Gölyazı’ya ayak basar basmaz köy meydanındaki Ağlayan Çınar karşılıyor sizi. Bu çınar 750 seneyi aşmış ömrüyle ilçenin en görmüş geçirmişi. Tabii kar fırtına gibi çetin hava şartları derken yaşlı çınarın devrilmeden bunca yıl atlatması da hiç kolay olmamış. Zamanla yana yatan gövdesi tekrar filiz vermiş ve hayata tutunmayı başarmış.
Yedi buçuk asırlık ağaca ‘Ağlayan Çınar’ denmesinin sebeplerinden biri bazı dönemlerde gövdesinden akan kırmızımsı reçine. İkinci sebep ise yürek burkan bir efsaneye dayanıyor. Birbirlerinin çocukluk aşkı olan Rum kızı Eleni ile Türk genci Mehmet’in mübadeleyle ayrılan kaderleri de bu ağacın altında olmuş. İki genç kavuşamadan bu ağacın altında can vermiş. Ağacın ortasındaki koca oyuk da yarım kalan bu aşkın yarattığı hissiyatı simgeliyor.
Bugün ‘uluslararası anıt’ işaretiyle özel koruma altındaki bu yüce ağacın gövdesinin yanında durup bir Gölyazı fotoğrafı çektirmek de adetten. Çevresindeki balık lokantaları ve çay bahçeleri de hem çınarın altında gölgelenmek hem de gölü izlemek için en güzel mola noktaları.
Gölyazı’nın hemen girişinde konumlanan Aziz Panteleimon Kilisesi aslında çok eski bir yapı değil, 1908 – 1918 tarihleri arasında yapılmış. Anadolu’daki Rum Ortodoks kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan kilise mübadele yıllarına kadar da aktif olarak kullanılmış. İki katlı inşa edilen kilise mübadele yıllarından sonra zarar gördüğü için Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilmiş. 2014 yılından bu yana da kültür evi olarak ücretsiz gezilebilmekte.
Gölyazı’nın mübadele öncesindeki geçmişinde bir arada yaşayan Türklerin ve Rumların kardeşliği var. Zambak Tepe de mübadele öncesinde Gölyazı’nın Rum mezarlığıymış. Rumlar ölen yakınlarını toprağa verip üzerlerine de bir zambak dikerlermiş. Tepenin ismi de o günlerden yadigar, Zambak Tepe olarak kalmış. Zambak Tepe’nin hemen yanında Antik dönemlerden kalan yıkılmış bir tiyatro var. Tepenin manzarası ise anlatılmaz yaşanır cinsten. Önünüzde sakin bir göl, gölün üzerindeki renkli sandallarla burası ruhunuzu demleyebileceğiniz kadar huzurlu bir yer. Zambak Tepe’ye köyü merkez aldığınızda 10 dakikalık bir tırmanmayla ya da aracınızla ulaşabiliyorsunuz. Tepede kafe – restoran tarzı bir yer yok, bu yüzden önerimiz tepeye çıkarken yanınızda manzaraya nazır keyifle içeceğiniz çayınızı kahvenizi götürmeniz.
Anakaradan sadece 1 kilometre uzaklıkta, göldeki küçük adacıklardan biri olan Kız Adası’nda yer alan Apollon Tapınağı’na ancak teknelerden birine binerek gidebilirsiniz. Adadaki tapınak ışık tanrısı Apollon’a adanmış olup, etrafını çevreleyen duvarlarla aslında bir yerleşimin merkezi olma görevini üstleniyor. Tapınak hakkındaki en önemli kaynağa gelince; burasının özel bir alan olduğunu Roma İmparatoru III. Gordianus ya da Maximinus’un M.S. 3 yılda bastırdığı tapınak mühürlü sikkelerden anlıyoruz. Tapınak çevresindeki temenos duvarının da ilk olarak Helenistik dönemde yapıldığı tahmin ediliyor. Tapınağın biraz ötesinde, burasının eskiden bir liman olduğunu düşündüren tekne bağlanan halkalar bulunmuş. Apollon Tapınağı'nın bazı mermer kalıntıları gölün altında, yapıldığı tarih göz önünde bulundurulduğunda da hala iyi durumda.
Hazır tarihi bir yarımadayı görmeye gelmişken ara sokaklarına girmeden, taş kaldırımlarında yürümeden de olmaz. Gölyazı’da sokakların bir ucu mutlaka göle açılıyor. Eski ahşap evlerin birçoğu bakımsız ama pencere önlerindeki çiçekler, örgü ören teyzelerin oturduğu kapı önleriyle bir fotoğraf safarisi için çok renkli. Çoğu iki katlı olan bu evlerin kafelere çevrilmiş alt katlarında oturup köyün geleneksel atmosferini soluyabilirsiniz.
Uluabat Gölü sazlıklarıyla, yeşilbaşlı ördekleriyle ve göç yaparken burayı keşfeden birçok türden su kuşlarıyla dinlendiren bir güzelliğe sahip. Gölün geneli sığ olup en derin yerinde su seviyesi 3 metreyi geçmiyor. 1994 yılında Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’yle koruma altına alınmış gölde suların çekildiği dönemlerde diplerdeki ağaç köklerini, sur kalıntılarını görebiliyorsunuz. Kıyıdaki teknelerle gölde ortalama 20 dakika süren tekne turlarına çıkabiliyorsunuz.
Gölyazı’ya hava yoluyla gelecekseniz ineceğiniz en yakın yer Bursa Yenişehir Havalimanı. Fakat buraya dönemsel seferler düzenlendiğinden, 145 km uzaklıktaki Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan istediğiniz zaman size uyan bir sefer bulmanız daha garanti. Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Gölyazı’ya özel araçla 1,5 – 2 saatte ulaşabiliyorsunuz. Bursa Yenişehir Havalimanı’na iniyorsanız BURULAŞ firmasının Bursa Otogarı’na giden otobüslerine binerek transfer yapabiliyorsunuz.
Gölyazı’ya Bursa’dan toplu taşımayla gelecekseniz 2 no’lu metroya binip Uludağ Üniversitesi durağında inebilir, buradan da 5G no’lu belediye otobüsüne aktarma yapabilirsiniz. Ayrıca Bursa Otogarı’ndan Gölyazı’ya kalkan dolmuşlar da var.
Gölyazı’ya özel araçla gelecekseniz Bursa – İzmir yolunda ilerleyip, Uluabat Gölü tabelasını görünce de dönmeniz gerekiyor. Yaklaşık 5 kilometre gittikten sonra sizi Gölyazı tabelası, bir 5 kilometre gittikten sonra da Gölyazı’nın kendisi karşılıyor. Köye arabayla girmek yasak, aracınızı ücret mukabilinde köyün girişindeki otoparka park edebilirsiniz.
Gölyazı özellikle de pazar günleri göl manzarası eşliğinde kahvaltı yapmak isteyen Bursalılarla dolup taşıyor. Kahvaltı mekanları ise geneli Ağlayan Çınar’ın olduğu konumdaki kafeler. Yöreye özel ürünler ya da el lezzetli reçeller gibi özel kahvaltı sofraları ummuyorsanız manzaralı bir Gölyazı kahvaltısından keyif alabilirsiniz. Kahvaltıya fark katan bir şey yemek isterseniz de sofranıza otlu gözleme isteyebilirsiniz.
Uluabat Gölü’nden çıkan turna ve yayın balığı buradaki balık sofralarının olmazsa olmazı. Balıkçıların çoğu küçük salaş mekanlardan oluşuyor ve büyük bir çoğunluğunda da alkol bulunmuyor.
Fotoğrafçılıkla uğraşanlar Gölyazı’nın ışığının çok güzel olduğunu söylüyor. Ayrıca Uluabat Gölü, sandallar, ağlar, renkli evlerle dolu sokaklar ve evlerin tepesinde yuva yapmış leylekleriyle burası gerçekten de kedi fotoğrafı çekmekten sıkılanlar için engin bir malzeme deposu.
Gölyazı hem kadınların hem de erkeklerin üretime aktif katkıda bulunduğu bir belde. Öyle ki sahilde balık ağı ören, kayıkla balıktan dönen kadınlarla karşılaşabiliyorsunuz ve bu çok da hoşunuza gidiyor. Köyün girişinden merkezine doğru yürürken göreceğiniz küçük tezgahlarda dalından toplanmış taze meyvelerden, örgü liflere ve magnet hediyelere kadar çok çeşitli alışveriş yapmanız mümkün. Günün açılışını Gölyazı’da yaptıysanız sabahları beldenin balık mezatından taze balık alabilirsiniz. Mevsiminde gittiyseniz Gölyazı’nın siyah incirleri oldukça lezzetli.
{search:istanbul-otelleri,İstanbul Otelleri}