Sanki bu sahneyi bir filmde izledim diye anımsayışlarınızı hatırlayalım. İşte o sahnelerin birinde şöyle bir cümle mutlaka geçmiştir. ‘’ Bazı şarkılar sizi bambaşka yerlere götürür". Evet bazı şarkıların bizleri bambaşka yerlere götürdüğü doğrudur. Ama bazı şarkılar vardır ki, bizleri bambaşka şehirlere götürür. O şarkıları dinlediğinizde kendinizi astral seyahate çıkıp o şehirde bulmuş gibi hissedebilirsiniz. Her şehrin olmasa da bazı şehirlerin kendine has bu tip şarkıları mevcuttur. Şimdi sizlerle birlikte güzel ülkemizdeki şehirlerin şarkılarına bir göz atalım.
{facility:0}Aylardan Eylül, sonbahara yeni girilmiş. Eminönü’nden bir vapura binmişsiniz. En üst kata çıkmışsınız elinizde yarım bir simit parçası, geri kalan yarısını tırabzanlara yanaşan bir martıya atmışsınız. Dışarıda üşüyeceğimle üşüdüm arası bir hava, ısınmak için elinize aldığınız çay soğumuş, hafif nemli bir banka çekinerek oturmuşsunuz. Aklınızdan geçen binlerce düşünce ve tek bir şarkı var:
Eğer derdiniz büyükse ve Teoman yetmiyorsa size, İstanbul’un he derde ve her koşula göre şarkıları vardır merek etmeyin. Bir akşam vakti iş dönüşü, kalabalık geçtiğiniz sokaklardan yalnız geçerken ve hatıralarınız sizi yalnız bırakmazken hatta göz yaşlarınız yağan yağmura karışmışken yürümek ve yürümemek arasında o ince çizgide kararsız kaldığınız vakit yalnızlık gibi soğuk bir taşta oturur vaziyette bulursunuz kendinizi. İşte o sırada fonda sadece bir şarkı çalar…
İstanbul bir hışımda vazgeçebilecek bir şehir değildir. Var olma sancısını ve yokluğun ne kadar derinde olduğunu hissettiğiniz gecenin sabahında pencereye dadanan ince ve uzun gagalı bir yağmurla geçen sabahlardan farksız olacağını düşündüğünüz bir sabaha uyanırsınız.. Bir yandan da rastgele çıkan bir şarkının şaşkınlığını yaşamak için dededen kalma radyonuzun tuşuna basarsınız çıkan şarkı siz her ne kadar şaşırmak istesiniz de sizi yine bilindik yerlere götürür:
Tam tükenmeye doğru gidiyorken yine imdadınıza İstanbul yetişir. Söylemek istediğiniz sözler boğazınıza düğümlendiğinde, bir şeyler söylemek istediğiniz ancak söyleyemediğiniz ya da heyecandan söylemeyi unuttuğunuz zamanlarda aklınıza yine İstanbul’a sığınmak gelir. Düşünün azıcık yürüyeyim dönerim diye indiğiniz sahilde Maltepe’den başlayıp Kadıköy’e gelmişsiniz. Sonra neden buraya geldiniz diye kızmışsınız kendinize… Buradan geçmemeniz gerektiğini çoktan unutmuşsunuz. Fonda çalan şarkıyı söylemeye gerek yok herhalde:
Tası, tarağı toplayıp İstanbul’dan ayrıldığınızda yine bir büyük şehirde yaşama ihtiyacı sizi ele geçirir. Ankara’ya çıkan yolların birinde kendinizi bulursunuz. Bindiğiniz tren yavaş yavaş gara yanaşırken Ankara için özel olarak aldığınız montunuzu giyersiniz. Annenizin ördüğü atkıyı üç kere dolarsınız boynunuza, kışın Ankara’ya bir başka geldiğini daha Ankara’ya varmadan hissedersiniz. Siz o büyük kışa yaklaşırken fonda çalan bir şarkı sonbaharı uğurlar:
Şimdi ve Sonra ve Yeni Türkü mest ederken kulağınızı trenden inersiniz. Garın kapısına yanaşan taksilerden birine atlarsınız. Camların buğusuna kaptırırsınız gözlerinizi, bir yandan da ovuşturursunuz soğuyan ellerinizi... Bir anda bu şehri daha önce terk ettiğiniz aklınıza gelir. Buradan uzaklardayken, hatta bir deniz kenarında oturuyorken sevmekte ve beraber olmakta dikiş tutturamadığınız ve hatta duygularınızı bir türlü anlamlı cümlelere dönüştüremediğiniz sevdiğinize seslenmek ve sitem etmek istersiniz. Sizin kelimeleriniz cümleye kavuşmadan haber dinlemekten sıkılan taksici frekansı değiştirip radyonun sesini açar:
Hızla yağan kara inat, yolda yürümeye devam edersiniz. Kızılay’da bir simit alırsınız kendinize, aklınıza İstanbul ve İstanbul martıları gelir. Sonra Ankara’da hiç rast gelemeyeceğiniz uçsuz ve bucaksız denizi ve güneşin kavurduğu deniz kokusu hatırınıza düşer. İşte tam o sırada, Kızılay’da bir sokak sanatçısı denize hasret Ankaralılara bir armağan verir gibi Bülent Ortaçgil’in şu şarkısını mırıldanır:
Az biraz deniz özleminiz geçer. Sonra tekrardan Ankara’nın soğukluğu ve kendine has yalnızlığı sizi karşılar. Yollarda yalnız yürümenin ilk anlardaki verdiği hazzı aldıktan sonra zaman geçtikçe içinde bulunduğunuz yalnızlıktan sıkılırsınız. Sokak sokak dolaşıp, sizi bu yalnızlıktan kurtaracak ve sizi tekrardan yaşam destek ünitesine bağlayacak, yaşamanıza en azından sebep olacak birini ararsınız. Sabrınız tükenmeye yaklaştığında ötelerden bir şarkı duyarsınız:
Belki günler sonra son bulur arayışınız… Ankara soğuğunda elinizi ısıtacağınız bir el daha vardır artık. Kızılay meydanında buluşulur, bir dürüm bir ayran bir kahve ile üçgen tamamlanır. Sonrasında soğuk havaya daha fazla dayanamayarak evlere dağılırsınız. Var olan durumun çekiciliği yavaş yavaş sona ermeye başlayınca var olan şeyler sizi hoşnut etmez. Bazı şeylerden ve bazı şehirlerden vazgeçmek istilası tekrardan başlar. Çok uzun seneleri hayal ederken son buluşma saatleri çıkagelmiştir. Koru’dan Kızılay’a giden metroya binerken yanınızdan süzülüp geçen kızda şu şarkı çalar:
İzmir’in yollarına düştüğümüz zaman, kordonda yürüdüğümüz ya da Karşıyaka’ya geçtiğimiz zaman denize nazır bir yerde oturmak adettendir. Deniz kenarında bir banka oturduğunuzu hayal edin. Ayaklarınızı uzatmışsınız, denize ve denizden geçen martılara bakıyorsunuz. İşte tam o sırada İzmir’i ve İzmir’in kendine has güzelliğini anlatan şarkılar ve türküler aklınıza gelir. Ve Tolga Çandar, "Güzel İzmir" diyerek perdeyi aralar:
Baktığınız denizin ve güzel İzmir’in güzelliğini düşünecek durumda değilsiniz ve aklınız başka başka yerlerde, düşüncelerinizi ifade etmekte zorlanıyorsanız endişelenmeyin. Bulunduğunuz şehir içinizden ne geçtiğini bilir ve sizi her daim anlayışla karşılayıp sizi sevgisiyle kucaklar:
Hiç fark etmeden vakit hızlıca geçer. Kordon’da otururken güneşin batışına şahit olursunuz. İçinizdeki karamsar düşüncelerle kordonda dolaşırken bir müzik dinlemek ve kafanızı bir an olsun dağıtabilmek için kulaklığınızı takarsınız ve rastgele bir şarkı açarsınız ve çalan şarkı sizi yine size götürür:
İzmir’in dağlarından Antalya’nın Toroslarına doğru çıktığınız yolda var olan konumu, doğası ve kültürel zenginlikleriyle Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri olan Antalya sizi karşılar. Aynı anda birçok şeyi bir arada yapabildiğiniz Antalya’nın bu müthiş özelliklerini anlatan tek bir şarkı vardır:
Nasıl anlatsam ya da nerden başlasam sorularının tek cevabıdır Bodrum. MFÖ grubu’nun Bodrum şarkısı da tam da bu soruna parmak basar. Nasıl anlatsam ya da nerden başlasam dediğiniz zamanlarda karşımıza şu sözlerle çıkar:
Yıllar sonra Yüzyüzeyken Konuşuruz, yerinde duramaz İstanbul’dan yola çıkar. Afyon, İzmir derken en sonunda Bodrum’da durur:
Tarihi ve doğasıyla dillere pelesenk bir şehir olan Bursa, kendine has şarkı ve türküleri ile de kültürümüzde önemli bir yer tutar. Hatta bazı şarkıları vardır ki gözleriniz Bursa’nın taşlarını arar:
Ülkenin en büyük değerlerinden biri olan Müzeyyan Senar bir şarkıda daha Bursa’dan bahseder:
Bu hayatta vardığımız son nokta bir ada olmalı diyorsanız doğru yerdesiniz. Bozcaada tam da öyle tası tarağı toplayıp, eşyaları zorla bavula sığdırıp kaçmalık bir yerdir. Akustik Adam’da bundan bahseder:
Yollar bazen insanı yola çıkılan ilk yerlere götürür. Samsun’da bunlardan biridir. Her yeri tarih kokan ve unutulmayacak şeyleri hatırlatan Samsun’un denize bakan evleri, etrafında tütün tarlaları olan ve her daim tütün kolonyası kokan köy evleri dahil olmak üzere tüm sokakları çok güzeldir ve tabiki sokaklarda yürüyenler de…
Bahsedilen ve bahsedilmeyen tüm şarkılar bir gün belirtmek için herkesten sakladığımız ve kimseyi yaklaştırmadığımız müzik kutusunda saklanırlar. Duygularımızın ve duygusuz durumlarımızın tek şahididir onlar. Hayat çıktığımız bir yolculuk ise dinlediğimiz şarkılar da bizim hayatımıza en güzel eşlikçilerdir. Geçtiğimiz şehirlerin, yürüdüğümüz sokakların, otobüse bindiğimiz durağın hatta yorulup oturduğumuz taşın bile bir şarkısı vardır. Bir yere varmak için yola çıktığınızda yukarıda bahsettiğimiz tüm şarkıları ve dilinize dolanacak çok daha fazlasını aşağıdaki playlist’ten ulaşabilirsiniz. Şarkıların duygularımızın dışavurumlarıdır. Söylemekten ve dinlemekten sakın vazgeçmeyin.