İstanbul’un Anadolu yakasında, en samimi, en şirin, en eski ve en fotojenik semtlerin başında geliyor Kuzguncuk. Çınar ağaçları ve 2-3 katlı ahşap evlerle çevrelenmiş caddesinde yürürken "bir zamanlar İstanbul" nostaljisini yaşayabiliyor, Boğaz’ın mavi kokusunu dolu dolu içinize çekebiliyorsunuz. Peki huzur modundaki Kuzguncuk’u İstanbul’un en keyifli semt rotalarından yapan özellikleri neler merak ediyor musunuz?
{facility:0}Üsküdar’a bağlı semtin tarihi oldukça renkli. Bir köşesinde sinagogla karşılaşırken, başka köşelerinde tarihi cami ve kiliselerine çıkıyor yolunuz. Renkleriyle cezbedici ve içindeki yaşamlarla merak edilesi ahşap evlerinin önünde kendinizi tutamıyor ha bire fotoğraf çekiyorsunuz. Bazı sokaklarına sapar sapmaz nostaljik dizileri anıyor, ''keşke Perihan abla gibi sağlam bir komşum olsa'' diye iç geçiriyorsunuz. Hele bir de İstanbul’da böyle yer mi kaldı diyeceğiniz bir bostanı var ki burayı görünce canınız kendinizi doğaya adayıp patlıcan biber yetiştirmek istiyor. Kedilerden ise özellikle bahsettim çünkü Kuzguncuk gerçekten de hayvan sever bir semt, istisnasız herkes sokak hayvanlarını koruyup kolluyor. Günün istediğiniz vaktine yayabileceğiniz semt rotasında bakın sizi nereler, ne hikayeler bekliyor!
{ad:0}Milli seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre Kuzguncuk adını Fatih Sultan Mehmet döneminin ermişlerinden olduğu rivayet edilen ve ömrünün bir döneminde burada yaşayan Kuzgun Baba’dan almış. Ama semtin yerleşimi daha da eskilerde, Bizans zamanında başlamış. Yakın geçmişine bakıldığında ise Kuzguncuk İstanbul’un bu yakadaki ilk Musevi muhiti olmasıyla öne çıkıyor. Sonradan aralarına Rumlar ve Ermeniler de katılıyor ve kültür mozaiği renklendikçe renkleniyor.
Semti gezerken karşılaşacağınız yapıların birçoğu 19. Yüzyıl mimarisini yansıtıyor. İskelenin karşısında göreceğiniz 1835’te yapılmış Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi ve 17 yıl sonra bahçesine inşa edilen Kuzguncuk Camii dinlerin kardeşliğini simgelerken, İcadiye Caddesi üzerinde Beth Yaakov Sinagogu da bu kardeşliğe yeni bir halka ekliyor. Ama Kuzguncuk’taki dini yapılar bunlarla da sınırlı değil, toplamda 2 camii (diğeri de tarihi Üryanizade Camii), 3 kilise ve 2 sinagoguyla küçücük coğrafyasına kalabalık cemaatler sığdırıyor. İcadiye Caddesi üzerinde yürürken karşınıza çıkan Ayios Panteleimon Rum Ortodoks Kilisesi’ni ayin zamanlarında girip görmeniz mümkün. Ama girmeseniz bile yol üzerinde objektifinize en iyi görüntü veren yerler arasında ilk sıralarda bulunuyor.
Kuzguncuk’ta sokak aralarına dağılan deniz kokusunun en yoğun hissedildiği yalılar sadece semtin değil, İstanbul’un da en havalı evlerinden. Ana caddesini çevreleyen sağlı sollu ahşap evler ise renkli cepheleri ve önlerindeki minicik kafeleriyle hem nostaljik hem de samimi bir hava yaratıyor. Bu evlerin en geleneksel olanlarına Üryanizade Sokak, Simitçi Tahir Sokak ve Perihan Abla sokağında rastlıyorsunuz. Kuzguncuk’ta en huzurlu inzivaların adresi neresi sorusunun cevabı ise bana sorarsanız Nail Kitabevi. Sadece okumak için değil, sunduğu sakin ortamla düşünmek için de değerlendirebileceğiniz bir yer. Dilerseniz, İstanbul'daki kitap kafelerini de keşfedin!
Ama atmosfere biraz yeşil alan eklemek isterseniz boğazı kuşbakışı gören Fethi Paşa Korusu’na girebilir ya da şehrin orta yerinde bulup bulabileceğiniz nadir yerlerden olan Kuzguncuk Bostanı’na uğrayabilirsiniz. Çocuğunuz varsa mahallelilerin kendi elleriyle ekim dikim yaptığı bu bostanı görmesi doğayla daha haşır neşir olması ve tarımın yüceliğine tanık olması açısından da oldukça yararlı! Bu arada bostanın hemen yanındaki sokaktan yokuş yukarı çıktığınızda eski bir Rum Mezarlığı göreceksiniz. Tarih anekdotlarında adı sıklıkla geçen ve dert dinlerken gösterdiği sabırla ünlenen hekim Marko Paşa’nın yaşadığı konak ilkokula dönüşmüş ama kabri bu mezarlıkta. Belki ziyaret etmek istersiniz!
Elbette ki en bilineni 1980’lerde çekilen ve Perran Kutman’ın hayat verdiği Perihan Abla. Aynı zamanda dizide fırın olan şimdi Asude Kebap olarak işletilen Ekmek Teknesi, Hayat Bilgisi, Hatırla Sevgili dizileri ve Refika’nın Mutfağı adındaki yemek programı da burada çekilmiş.
''Kuzguncuk’ta oturuyorum, martılarla aynı katta'' diyen Şair Can Yücel’e de ilham veren bu eski semtin en çok da kahvaltıyla anıldığı bir namı var. Çınaraltı Kafe ünlü şairin bir zamanlar müdavim olduğu mekan. Çayınızı yudumlarken şiir tadında deniz manzarası eşliğinde mütevazi bir kahvaltı yapabilirsiniz. Ama mükellef bir balık sofrası isterseniz boğaz hattında oldukça tanınan İsmet Baba’dan da şöyle deniz manzaralı bir masa rezerve ettirebilirsiniz. Semtin sokaklarında karşınıza çıkacak butik ev yemekleri dükkanlarında menü her gün yenileniyor ve zeytinyağlı konusunda da bolca alternatif sunuluyor. Kahvesiz yapamam derseniz közde Türk kahvesinden yeni nesil tatlara bir yolculuğa da çıkabilirsiniz. Mekanlar sadece lezzetleriyle değil, mütevazi konforlarıyla da fark yaratıyor. Geleneksel ve hiç bozmayan tatlarda ise adres Tarihi Kuzguncuk Fırını ve buradan fırına has lezzetli kurabiyeler alabilirsiniz.
Üsküdar’ı İstanbullu olmayanlar bile az çok tanıyıp biliyor. Kuzguncuk da Üsküdar’a 1,5 km mesafede ve boğaza paralel sahil yolundan yürüyerek bile 10 dakikada ulaşabileceğiniz yakınlıkta. Eğer tercihiniz yürümek değil de toplu taşımadan yana olacaksa Üsküdar’dan Beykoz yönüne giden herhangi bir İETT otobüsüne ya da dolmuşlara binip kolayca ulaşabilirsiniz. Özel araçla gelecekseniz hem ana caddesi İcadiye’de hem de sokak aralarında park edecek alanlar bulabiliyorsunuz. Kuzguncuk deniz kıyısında bir semt olduğu için vapurla ulaşım da mümkün. Seferler ve saatler için İstanbul şehir hatlarının sitesine göz atabilirsiniz.
Kadıköy, Yeldeğirmeni'ni de keşfedin!
{search:kuzguncuk-otelleri,Kuzguncuk Otelleri}