Sabah Kayseri'den Türk Hava Yolları ile Atatürk Havalimanı'na indikten sonra iç hatlardan dış hatlara geçtik. Check-in işlemlerini yaptırmak üzere Qatar Airways kontuarlarının önüne geldik. Bizi Qatar Havayolları yetkilileri karşıladılar, mevsim itibarı ile uçuşlarının çok yoğun olduğunu, eğer istersek bizi THY ile direk uçurabileceklerini söylediler, direk uçuş aşağı yukarı 11 saat sürüyormuş. Biz hayır dedik ve son 2 yıldır dünyanın en iyi hava yolu seçilen Qatar Havayolları'nı tercih ettik. Hem de Qatar’ın başkenti Doha’yı görmüş oluruz diye düşündük. İyi bir karar vermişiz, çünkü yolculuğumuz çok zevkli geçti. B 777-300ER tipi 365 kişilik dev bir uçakla gittik. Ekonomi sınıfında olmamıza rağmen sürekli açık büfe, isteğimizi hemen yerine getiren güler yüzlü, değişik milletlerden hostesler vardı. Önümüzdeki ekranda binlerce film seyretme, şarkı dinleme, hatta değişik hafızlardan kuran dinleme şansımız bile vardı. Bir sürü oyun çeşitleri, yolcular arası telefon görüşmesi, hatta kredi kartı ile uçuş esnasında dünyanın her yeri ile görüşülebiliyordu. Velhasıl-ı kelam iyi bir yolculuk oldu. İstanbul’dan 12.30’da bindiğimiz uçaktan Doha aktarmalı olarak 08.00’da puslu bir Ocak sabahı, gülücükler ülkesinin başkenti, başka bir tabir-i diğerle Melekler Şehri Bangkok’a indik.
Özellikle Bangkok ile tanışmamızı 2013 Ocak ayının son günlerine denk getirdik, çünkü Tayland için en güzel mevsim; Kasım- Şubat ayları arası. Diğer zamanlar biraz daha yağışlı geçiyormuş. Ama hava sıcaklığı hep aynı yani tüm yıl boyunca 30-35 derece. Doğallıkla modernliği kaynaştıramamış, güzeli ve çirkini bir arada bağrında taşıyan Bangkok gizemli bir şehir. Orada geçen günlerim televizyonda izlediğim belgesellerden bir parça gibi adeta, o kadar doğal ve büyüleyici. Ben aslında daha az gelişmiş bir kent beklerken, 60-70 katlı binaların bir sürü olduğu, gayet modern alışveriş merkezlerinin bulunduğu, çok nezaketli ve hep gülümseyen insanlarla karşılaştım. Hatta cümle kurarken en son kelimeyi uzatmaları çok hoştu doğrusu. “What do you waaant?” “İt is ten dolaaar” “how are youuuu?” Niye böyle yapıyorsunuz dediğimde “daha kibar olmak için” cevabını aldım. Daha çok turistlerle muhatap olanlar ise size Thai selamı veriyor, yani iki elinin avuç içlerini birleştirerek önünüzde eğiliyorlar, hatta bunu hostesler 165 yolcunun hepsinin önünde teker teker eğilerek yapıyor.
Orkideleri papatya ucuzluğunda alabileceğiniz sokak çiçekçileri şehrin alışılmış süsü gibiler. Ayrıca neredeyse adım başı rastladığımız irili ufaklı ama hepsi de altın varaklı tapınaklar modern binaların arasına serpiştirilmişler ve o kalabalığın içinde her an ibadet eden birileri hep var. Aynı şekilde camilere rastlamak da mümkün. Oralarda sıcak olduğundan camilerde halı yok. Thailand kralı camilerde yoksul halka yemek de veriyormuş. Aslında kral Budist. Kalabalık caddeler ve onlara alternatif su kanalları; onlarca tekneler, kayıklar ve mavnalarla caddeler kadar kalabalıklar. Ana kanalın iki kenarına sıralanmış birbirinden güzel oteller ve bahçeler akşam olduğunda öyle bir ışıklandırılıyor ki, yıldızlar yere inmiş zannedebilirsiniz. Gündüz ise bulutlar arasından güneş ışınlarının süzülüşünü izlemek bambaşka bir dünyada olduğunuzu hissettiriyor. Trafik çok sıkışık ama bir tek korna sesi duyamazsınız. İnsanlar birbirlerine çok saygılı.
Kentin birçok noktasında devasa Buda heykelleri var. Öyle ki uyuyan, oturan, yatan, yan uzanmış, ayağı kocaman, 6 kollu, 8 kollu, göbekli her çeşit bronz ve altın Buda ile karşılaşabilirsiniz ama satın alıp ülkeden çıkarmanız yasaktır.
Med ve Cezir'in yoğun yaşanmasından dolayı Bangkok'ta kanallardaki sular hep bulanık. Çamur dibe çökmeye fırsat bulamıyor bu da suyun çok pis olduğu izlenimi yaratıyor ama o bulanık sularda basket potası ağızlı, kocaman, tombul balıklar var. Onlardan esinlenerek yapılmış vazolar birçok dükkanda satışa sunulmuş zaten Bangkok bronz heykel cenneti. Gümüş işlerinde dünyada bir numaralar. Gümüş iş yapan birkaç Türk iş adamı ile de tanıştık.
İlk günümüzü Floating Market (Yüzer Market) ve kanallarda geçirdik. Bangkok’a 80 km civarında. Salı Pazarı'nı teknelerle denize ya da nehire taşıdığınızı düşünsenize, inanılmaz güzel ama daha etkileyici olan ise tüm yaşamın o bulanık sularla iç içe olması. Çamaşır da orada yıkanıyor, dişler de orada fırçalanıyor, ilk bakışta mideniz bulanabilir ama oranın gerçeği de bu. Bu arada yollarda piton yılanlarını boynuna dolamış insanların, o yılanlarla fotoğrafınızı çekerek para kazanmaya çalışmaları da bizim için değişik. Fakat buralar artık tamamen turistik olmuş. Tropikal meyveleri dilimleyip strechlemişler normal fiyatın neredeyse 10 katına satıyorlar yüzer teknelerin içinde. Ben orayı o resimlerde görülen küçücük bir yer zannediyordum. Ama öyle değil, çok büyük orası. Tekne turları var 1 saatlik 2 saatlik, biz bir saatlik olanına katıldık adam başı 60 TL gibi de bir para ödedik.
Taylandlılar'ın evinde mutfak yok. Herkes dışarıda yemek yiyor. Bangkok sanki 24 saat açık kocaman bir restoran gibi. Her şeyi bulmak mümkün buralarda, mahalle aralarında bile insanlar tezgâhlarda yiyecek bir şeyler satıyorlar. Evleri çok küçük genellikle iki oda, 50 bilemedin 60 metrekare. İnsanlar mutlu ve gülümsüyor. Marka takıntıları hiç yok Adidas, Pierre Cardin, Armani, Us Polo onlar için bir şey ifade etmiyor. Ayaklarında bir şort kafalarında bir kask, altlarında bir motosiklet, tamam. Büyük bir ev alayım, yazlığım olsun, iyi bir araba alayım derdi yok onlarda. Ha bu arada elektronik eşyalar Türkiye’nin yarı fiyatına.
513 bin km kare olan Tayland’ın nüfusu 67 milyon, yıllık 20 milyon civarında turist ağırlıyorlar. Onların 100 baht para birimi, bizim 56 TL’ye denk geliyor. Yönetim şekli parlamenter monarşi. Krallarını çok seviyorlar. Hep kralımız diye bahsediyorlar. Trafik soldan. Thai alfabesi diye garip bir alfabeleri var, halkın çoğu İngilizce biliyor. Üniversitelerinin çoğu dünyada ilk yüz arasındaymış. Üç tane Türk okulu var. Bunlardan birini Kayserili hayırseverler yaptırmış. Dördüncü okulu açma çalışmaları var. Dini inanışlarına gelince: Budizm ülkenin resmi dini. Ülke nüfusunun yaklaşık %95'i Budizm'in Theravada koluna mensup. Tayland Budizmi animizm, Hinduizm ve Konfüçyüsçülük inanışları ile iç içe geçmiş. Nüfusun yaklaşık %5'i ise Müslüman. İslam dini özellikle ülkenin güneyindeki Pattani gibi bölgelerde yaygınmış. Tayland'da Hıristiyanlık, Sihizm ve Hinduizm dinlerine mensup halklar da yaşamakta. İnsanlar arasında hiçbir problem yok herkes kendi dinini istediği gibi yaşıyor.
Evet, daha ne anlatalım, "Kral ve Ben" filminde Siyam Kralı'nı canlandıran etkileyici aktör Yul Brynner'ı mı analım yoksa eskilerde gazetelerimize manşet olan Siyam ikizlerini mi? İşte bir zamanların Siyam'ı, günümüzün Thailand'ın başkenti Bangkok böyle güzel bir yer. En kısa zamanda, hatta bu yaz bile olabilir, yeniden gitme planlarım var. Çünkü bazı şeyler eksik kaldı...