İstanbul’un her iki yakasından da kolayca ulaşabileceğiniz Heybeliada, mavi bir yoldan trafiğe takılmadan gidebileceğiniz ve gittiğinizde de tatlı bir huzur bulabileceğiniz yerlerden. Yandan çarklı ada vapurlarından birine binip heybe gibi görünen adada indiğinizde koca bir şehrin kaosu denizin ötesinde kalıyor. Ve bakın Prens Adaları’nın en yeşili olan Heybeli size nasıl bir keyif rotası çiziyor…
{ad:0}Küçücük gibi gelse de İstanbul adalarının Büyükada’dan sonraki en büyüğü olan Heybeliada tarihi konaklarla çevrelenmiş erguvanlı sokakları, yemyeşil çamları ve sakin mizacıyla aslında tam dört mevsim rotası. Dinleniyorsunuz, kafa dinliyorsunuz ve başka yerlerde ne oluyor ne bitiyor meselesine bir süre mola veriyorsunuz. Üstelik İstanbul’un kıyıları da yakın, tabii dönmek isterseniz!
Mevsimlerden sıcacık bir yazsa adaya gelip ıslanmadan gitmek olmaz, Heybeli plajları tüm gün boyunca sizi ağırlamaya hazır! Denize girmek için beach club (Ada Beach Club, Aqua Green Beach Club) tercih ederseniz giriş ücreti ödüyorsunuz. Güzel bir midye ziyafeti için de tercih edilen Akvaryum Koyu ile teknelerin demir attığı bakir Alman Koyu gibi plajlarda ise giriş ücreti olmasa da şezlong, şemsiye ve WC için ücret ödeniyor. Adanın plajlarında yelken ve kürek gibi su sporları da yapabiliyorsunuz.
Hem denize girmek hem piknik yapmak için Değirmenburnu oldukça cazip bir seçenek. Piknik için ihtiyaç duyacağınız her türlü malzemeyi (hamak dahil) burada kiralayabiliyorsunuz. Ayrıca piknik masaları, büfesi ve kır gazinosu da var. Adada kamp yapmak istiyorsanız yine hem deniz hem doğayla iç içe bir ortam sunan Kablo Beach Camping’de salaş bir tatil yapabilirsiniz.
2020’nin en güzel belediye icraatlarından biri de faytonları çeken zavallı atların taşımacılıktan emekli olmasıydı. Onların yerini ise saatte 25 km ile gitseler de istediğiniz yere götüren elektrikli araçlar aldı. Bu araçların bazıları 13 bazıları ise 3 kişilik ve İstanbulkart veya Adakartla kiralayabiliyorsunuz. O da olmadı araçların en klasiklerinden bisikletler var. İskeleden indiğiniz anda bisiklet kiralayan bir sürü yerle zaten karşılaşıyorsunuz. Yürümek isterseniz de yollar cennet! Adanın çevresini yürüyerek turlarsanız yaklaşık 7 km sürüyor. Denizi görerek doğada yürüyeceğiniz böyle bir parkur kaç yerde var ki!
Bir adada acıkınca akla ilk gelen balık oluyor. İskelenin olduğu meydanda kıyı boyunca birbiri ardına dizilmiş balıkçılardan birinde oturup mehtaba dalmak bir Heybeliada klasiği. Menülerde balığın çorbasından lakerdasına, karidesinden ahtapotuna birçok deniz ürünü bulmanız mümkün. Mezeler, sunumlar ve daha bir acıktıran deniz kokusuyla kendinizi bir Ege sofrasındaymış gibi hissediyorsunuz.
h3>Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi
Heybeliada’nın merkezinde, vapurdan inince karşılaşıyorsunuz bu kiliseyle. Hala aktif bir ibadethane olduğu için içeride fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Eski bir Bizans kilisesinin üzerine tekrardan yapılan binanın inşa yılı ise 1857. O yıllarda balıkçıların denize açılmadan önce buraya gelip dua ettiği söyleniyor.
Heybeliada’nın hem ruha hem bedene iyi gelen enerjisini tarih de doğruluyor. Adanın geçmişinin 16. yüzyıla kadar indiği ve o yıllardaki veba salgınından kaçan Hristiyanların burada izole bir yaşam başlattığı biliniyor. 1924 yılına gelindiğinde ise canımız Atatürk verem gibi uzun tedavi gerektiren hastalıklar için adada bir sanatoryum açılması direktifi veriyor. O zamanlar İsmet İnönü ve Rıfat Ilgaz gibi birçok değerli ismi tedavi eden sanatoryum 2005 yılında kapatılıyor. Yapıya girip gezemiyorsunuz ama Kelebeğin Rüyası filmini izlemişseniz onu az biraz tanıyorsunuz.
Adanın merkezine uzak olan manastırın ağaçlıklı yolları da çok güzel. Çam Limanı Koyu’nun uçurumlara nazır burnundaki manastırın bahçesinden sanatoryumu izleyebiliyor, mezarların arasında dolaşabiliyorsunuz. Manastır adını 1860’larda buraya gelen ve dünyadan soyutlanmak isteyen keşişlerinden alıyor. İçerisinde ise manastırı koruyup kollayan bir Rum ailesi oturuyor.
Tarihi 9. yüzyıla kadar uzanan ve 1971’e kadar eğitim veren bu okulun yeri dünya Ortodoksları için apayrı. Şimdi kapalı olsa da yetiştirdiği öğrencilerin çoğu cemaate faydalarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor. Tıpkı İstanbul Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos gibi! Ruhban Okulu, Değirmenburnu Tabiat Parkı içinde konumlanıyor. Geniş bahçesi bazen bir konser için bazen de bir toplantı için kapılarını açıyor. İçini görmek isterseniz giriş katındaki sınıflar ziyarete açık.
İsmet İnönü ve ailesinin bir süre yaşadığı ev şimdi bir müze ve pazartesi hariç her gün ücretsiz gezilebiliyor. Evin İnönüler dönemindeki dekorasyonu hiç bozulmamış ve orijinalliği korunmuş. Burada hem aileye ait kişisel eşyalar hem de döneme ait izler görebiliyorsunuz.
Edebiyat ustasının bu muhteşem ilhamı nerden aldığını merak ediyorsanız İnönü Evi’nin yanındaki sokağa girip 1 km kadar yokuş çıktıktan sonra dönüp manzarayı izleyin. Bir yanı deniz ve Ruhban Okulu’na diğer yanı ise ormana bakan bu ahşap ev yazarın tam 32 yıl yaşadığı, Gulyabani gibi kült eserleri yazdığı yer. Pazartesi hariç her gün 10:00 – 16:00 saatleri arasında ücretsiz gezebileceğiniz evde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın elleriyle ördüğü danteller, kişisel eşyalar, Osmanlıca yazmalar, kartpostal koleksiyonu ve onu hatırlatan daha birçok şey sizi bekliyor.
Adanın Büyükada’ya bakan yamacında bulunan manastır sarp kayaların tam ucuna yapılmış. Bu yüzden de adının yanına uçurum kelimesi eklenmiş. Bir Yunan adası kartpostalı gibi görünen pembe renkli yapıyı serviler ve çamlardan oluşan koca bir orman kucaklıyor. Manastırın tarihine gelince; 16. yüzyılda yapıldığı düşünülen Aya Yorgi vebadan kaçan İstanbul Rumlarının sığınağı olmuş. 1882’de çıkan bir yangınla da içindeki tüm yaşanmışlıklar son bulmuş. Şimdi kullanılmıyor ama onu görmek isterseniz vakur duruşuyla objektiflerinize poz veriyor. Ayrıca 1773’ten 2016 yılına kadar beyaz üniformalı denizcileri eğiten Bahriye Okulu da Aya Yorgi’ye gittiğinizde görün diyeceğimiz yapılardan biri. Bu hoş mimariyi de fotoğraflamayı unutmayın.
Dilerseniz şehir hatlarının vapurlarıyla (Beşiktaş, Kabataş, Kadıköy, Bostancı kalkış) ya da motorlarla gidebiliyorsunuz Heybeliada’ya. Gidiş süreleri ise şöyle;
Şehir hatları adresinden Heybeliada vapur tarifelerini öğrenebilirsiniz.
Heybeliada’da sahil patikalarından başlayıp tepelere tırmanacağınız bir gece yürüyüşü yapmak ya da dalgaların sesiyle sabaha uyanmak için keşke birkaç gününüz olsa! Eğer varsa zamanınızı daha da güzelleştirecek, anılarınızda kayda geçecek birkaç konaklama önereceğiz size. Buralarda kalanlar mutlu ayrılmışlar ve bazıları da her geldiğinde yine aynı yerde konaklamışlar.
Heybeliada Yalı Pansiyon: Misafirlerinden 5 üzerinden tam puan alan pansiyon adanın merkezine çok yakın. En çok da temizliği, ki girerken ayakkabılarınızı çıkarıp giriyorsunuz, ilgisi ve güler yüzlü ağırlamasıyla puanlanmış. Misafirler odaları konforlu, fiyatları ise gayet makul bulmuş.
Selanikli Pansiyon Heybeliada: Denize nazır pencereleri, sizi kral kraliçe gibi ağırlayan işletmecileri, okkalı kahvesi, kahvaltısının güzelliği ve elbette temizliğiyle misafirlerinden "çok iyi" değerlendirmesi almış pansiyon adanın merkezine yürüme mesafesinde. Üstelik hayvan dostu!
Perili Köşk: Burası Yusuf Ziya Paşa Köşkü olarak da biliniyor ve otel olarak hizmet veriyor. Yapılışı ise bir aşk hikayesine dayanıyor. Ziya Paşa’nın sevdiği kızı etkilemek için yaptırdığı bu köşk adanın en havalı evlerinden. Manzarası, mimarisi ve misafiri iyi hissettiren personeliyle adanın en güzel işletmeleri arasında yerini almış.