Beyoğlu, özellikle İstiklal Caddesi ile İstanbul’un adeta bir açık hava müzesi olduğunu kanıtlıyor. Yüzyıllardır ayakta kalan, kimisi yıkılmış ya da ağır hasar görmüş bu yapılar, semtin tarih dolu geçmişine ışık tutuyor. 15. yüzyılda nüfusu yüz bine ulaşarak dünyanın sayılı büyük semtlerinden biri haline gelen Beyoğlu, 19. yüzyılın sonlarında ise Galata Kulesi’nden Galatasaray’a uzanan bölgede ağırlıklı olarak Rum, Ermeni ve Musevi ailelere ev sahipliği yapıyordu. Bu dönemde Osmanlı ile ilişkiler kuran pek çok ileri gelen aile, Beyoğlu’nda arsalar alarak kendilerine görkemli binalar inşa ettiriyordu.
{facility:0}Bugün, İstanbul’da yaşayan ya da şehri ziyaret eden herkesin yolu en az bir kez İstiklal Caddesi’nden geçmiştir. Ancak bu caddeyi süsleyen tarihi binaların taşıdığı hikayeleri hiç düşündünüz mü? Hüzünlü ayrılıkları, görkemli geçmişleri ve keyifli anılarıyla dizi ve filmlere bile ilham veren bu yapılar, tarihe dokunmak isteyenler için eşsiz birer durak. Kimi zaman hüzünlü kimi zamansa keyifli hikayeleri ile dizi ve filmlere konu olan Beyoğlu’nun tarihi binaları:
Tünel’den Galatasaray’a doğru inerken İsveç Konsolosluğu’nun hemen yanı başında yükselen Botter Apartmanı, mimarisi ve tarihiyle İstiklal Caddesi’nin en dikkat çekici yapılarından biri. Türkiye’nin ilk moda evi olarak anılan bu görkemli bina, Sultan Abdülhamid’in özel terzisi Jean Botter’in isteğiyle dönemin ünlü mimarlarından Raimondo d’Aronco tarafından inşa edilmiş. Botter Ailesi, apartmanı hem ev hem terzihane hem de butik olarak kullanarak modanın kalbini burada atmış.
Genç oğullarının ölümüyle derin bir acıya boğulan aile, İstanbul’u terk ederek Paris’e yerleşmiş. Geride ise İstiklal Caddesi’ne zarafet katan, tarihin ve hüznün izlerini taşıyan bu eşsiz yapı kalmış. Botter Apartmanı, günümüzde hâlâ geçmişin ihtişamını yansıtarak ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor.
{ad:0}Taksim’in gözde yapılarından biri olan Ragıp Paşa Apartmanı, II. Abdülhamid Dönemi’nin önemli devlet adamlarından Eğribozlu Sarıca Ragıp Paşa tarafından 1900 yılında yaptırılmış. Mimar Aram Karaş’ın tasarladığı bu etkileyici bina, Art-nouveau tarzının İstanbul’daki en zarif örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.
Binanın pencereleri, her biri farklı geometrik şekillerle bezenmiş detaylarıyla dikkat çekiyor. Canlı ve hareketli bir tasarıma sahip olan yapı, sadece döneminin mimari anlayışını değil, aynı zamanda estetik tutkusunu da gözler önüne seriyor. Ragıp Paşa Apartmanı, bugün hâlâ Taksim’in tarih ve sanat dolu sokaklarına değer katmaya devam ediyor.
Galata’nın tarih kokan Serdar-ı Ekrem Sokak’ında yer alan Kamondo Apartmanı, hem mimarisi hem de hikayesiyle semtin en değerli yapılarından biri. Galata’nın ünlü banker ailelerinden Kamondo Ailesi tarafından 19. yüzyılın sonlarında yaptırılan bina, cumbaları ve ahşap detaylarıyla göz alıcı bir estetik sunuyor.
Yalnızca mimarisiyle değil, edebiyat tarihimizdeki rolüyle de dikkat çeken apartman, Sait Faik Abasıyanık’tan Yaşar Kemal’e, Orhan Veli’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar birçok değerli yazara bir dönem ev sahipliği yapmış. 2006 yılında yapılan restorasyon çalışmalarıyla yeniden hayat bulan Kamondo Apartmanı, bugün rezidans olarak kullanılmaya devam ediyor ve Galata’nın tarihine eşsiz bir dokunuş katıyor.
Serdar-ı Ekrem Sokak’ın sembollerinden biri olan Doğan Apartmanı, sarı rengi ve görkemli yapısıyla dikkat çekiyor. 1892-1894 yılları arasında Belçikalı tüccar Albert Heldig’in talebiyle ünlü mimar Raimondo d’Aronco tarafından inşa edilen bu apartman, eski İstanbul apartmanlarının en tanınmış örneklerinden biri.
52 daireye ve 330 metrekarelik büyük bir avluya sahip olan Doğan Apartmanı, sadece sakinleriyle değil, “Eşkıya” ve “Muhsin Bey” gibi kült filmlere ev sahipliği yapmasıyla da öne çıkıyor. Çatı katından görülen eşsiz İstanbul manzarası ise bu tarihi binayı daha da büyüleyici kılıyor. Meraklıları için hem tarih hem de sinema tutkunlarının ilgisini çekecek bir durak!
Taksim’in en özel yapılarından biri olan Barnathan Apartmanı, 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş ve İstanbul’un ilk apartmanlarından biri olma özelliğini taşıyor. Neoklasik tarzda inşa edilen bu zarif yapı, yıllarca Barnathan Ailesi’nin evi olmuş. Ancak ailenin yurtdışına yerleşmesinin ardından satılan apartman, restore edilerek otel olarak yeniden hayat bulmuş.
Günümüzde otel olarak hizmet veren Barnathan Apartmanı, eşsiz atmosferi ve keyifli terasıyla dikkat çekiyor. İstanbul manzarasının tadını çıkarmak için otelde kalmanıza gerek yok; terasında bir şeyler içmek için uğramanız yeterli. Hem tarihe hem de modern yaşama dokunan bu mekân, ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunuyor.
İstiklal Caddesi’nin en dikkat çeken yapılarından biri olan Narmanlı Han, 1831 yılında Rus elçilik binası olarak inşa edilmiş. Ünlü Mimar Giusseppe Fossati’nin imzasını taşıyan bu tarihi bina, bir dönem hapishane olarak da kullanılmış. 1933 yılında Avni ve Sıtkı Narmanlı kardeşler tarafından satın alınan han, o yıllarda Ahmet Hamdi Tanpınar, Aliye Berger ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçıların uğrak noktası haline gelmiş.
Günümüzde, kapsamlı bir restorasyonun ardından restoranlar ve kafelerle dolu keyifli bir mekana dönüşen Narmanlı Han, geçmişin sanat dolu ruhunu modern bir yaşam alanıyla buluşturuyor. İstiklal Caddesi’ne yolunuz düşerse bu büyüleyici yapıyı mutlaka ziyaret etmelisiniz.
Osmanlı İmparatorluğu’nun seçkin yapılarından biri olan Cercle d’Orient, Abraham Paşa tarafından 19. yüzyılda inşa ettirilmiş. İstiklal Caddesi’nin ilk gece kulübüne de ev sahipliği yapan bina, Osmanlı döneminde batı dünyasıyla ilişkilerin buluşma noktası olarak önemli bir rol oynamış. Ancak 1983 yılında arkasındaki tekstil deposunda çıkan yangında büyük zarar görmüş ve uzun yıllar terk edilmiş halde kalmış.
2006 yılında Beyoğlu Belediyesi’nin yenileme çalışmalarıyla yeniden hayat bulan Cercle d’Orient, günümüzde hem kültürel ve sanatsal etkinliklere hem de pek çok mağazaya ev sahipliği yapıyor. İstiklal Caddesi’ni ziyaret edenler için hem tarihi hem de modern bir atmosfer sunan bu görkemli bina, geçmişin izlerini bugünün dinamizmiyle buluşturuyor.
İstanbul’un ilk betonarme apartmanı olarak bilinen Mısır Apartmanı, 1870 yılında Mısırlı Hidivi Abbas Halim Paşa adına inşa edilmiştir. İstiklal Caddesi’nin Acara Sokağı ile kesiştiği noktada yer alan altı katlı bu zarif yapı, tarihi dokusuyla Beyoğlu’nun en ihtişamlı yapılarından biri olmaya devam ediyor.
Mehmet Akif Ersoy’un bir süre yaşadığı ve vefat ettiği bu tarihi apartman, hem mimarisi hem de taşıdığı hikayelerle dikkat çekiyor. Bugün de görkemini koruyan Mısır Apartmanı, ziyaretçilerine geçmişin izlerini keşfetme fırsatı sunuyor.
1841 yılında Hotel D’Angleterre adıyla kapılarını açan Hıdivyal Palas, bir dönem İstanbul’un en lüks otellerinden biri olarak ün salmış. Terasından izlenebilen büyüleyici Boğaz manzarası, şık yemekleri ve Fransız restoranındaki seçkin şaraplarıyla dikkat çeken bu tarihi bina, yıllar boyunca farklı sahipler tarafından işletilmiş ancak uzun süre otel kimliğini korumuş.
Günümüzde ise Hıdivyal Palas, Beyoğlu’nun nostaljik simgelerinden biri olan ve kısa süre önce kapanan Lebon Pastanesi’ne ev sahipliği yapmasıyla hatırlanıyor. Bu zarif yapı, Tünel’in tarih kokan atmosferine hala anlam katmaya devam ediyor.
Şişhane’deki Frej Apartmanı, 1906 yılında Selim Hanna Frej tarafından ünlü Mimar Khyrikiadis’e yaptırılmış. Art Nouveau’nun Alman versiyonu olarak bilinen Jugendstil tarzında inşa edilen bu zarif yapı, uzun yıllar Lübnan asıllı zengin Frej Ailesi’ne ev sahipliği yapmıştır.
Frej Ailesi’nin hikayesi, adeta bir Yeşilçam filmi senaryosunu andırır. Dönemin sosyetesinin önemli isimlerinden olan aile, servetlerini büyütmek amacıyla çocuklarını İstanbul’un diğer zengin ailelerinden Glavani Ailesi’nin çocuklarıyla evlendirmiştir. Ancak yıllar sonra apartmanlarını Sarkusyan Ailesi’ne satan Frejler, Nişantaşı’na taşınarak Beyoğlu’na veda etmiştir. Günümüzde Frej Apartmanı, Beyoğlu’nun tarihi ve mimari zenginliğini yansıtan önemli yapılardan biri olmaya devam ediyor.