Yaşanan yangın ve sel felaketlerinin ardından iklim krizinin sonuçları ile ilgili gelecek senaryoları, gündemimizi meşgul ediyor. Haliyle sektörler de kendi içlerinde bu durumdan nasıl etkilendiklerini ve neler yapabileceklerini tartışıyorlar. İklim koşullarına bağlı bir sektör olan turizm de ilerleyen zamanlarda bu sonuçlardan daha büyük zararlar görebilir. İster muhteşem bir göl manzarası ister turkuaz bir sahil ister görkemli bir dağın eteği olsun, bu bölgelerin hepsi iklim değişimlerinden etkilenebilir. Ayrıca turizm sezonlarının uzunluğu ve zamanları değişebilir. Bunların dışında, aşırı hava koşulları seyahat endüstrisine de zarar verme potansiyeline sahip.
{ad:0}Tüm dünya ülkeleri, Paris Antlaşmasında belirtilen ve kendi üzerine düşen görevleri yerine getirse bile, geri dönüşü olmayan bir noktaya çoktan ulaştığımızı söylüyorlar. Hep birlikte şu andan itibaren harekete geçsek bile en kötü etkilerinden belki kaçınabiliriz ama yakın gelecekte tahmin edilemez olay yaşanabilir.
İlk olarak, iklim değişikliğinin turizm destinasyonlarını nasıl etkilediğini inceleyeceğiz. Küresel ısınmanın yol açtığı aşırı hava olayları, deniz seviyesindeki yükselme ve sıcaklık artışları gibi faktörler, popüler turizm noktalarının fiziksel yapısını ve cazibesini değiştiriyor. Bu değişiklikler de doğal olarak turizm sektöründe yeni zorluklar ve fırsatlar yaratmakla birlikte destinasyonların yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.
Lorenzo Quinn'in Dev Eller heykeli, İtalya'nın Venedik kentindeki Büyük Kanal boyunca bir binayı ayakta tutuyor gibi görünüyor. Destek, iklim değişikliğinin etkileri ile ilgili endişeleri ifade ediyor.
Elbette her turizm bölgesi süreçten farklı boyutta etkilenecek. Hatta bazı bölgeler çoktan etkilenmeye başladı. Bunun örneklerini görebiliyoruz. Mesela, Kaliforniya’nın Lake Tahoe bölgesine bakalım. İklim değişikliğinin neden olduğu kuraklığa bağlı kar yağışı eksikliği sebebi ile bu bölgeye talep azaldı. Bunun sonucunda civardaki restoran, otel ve diğer işletmeler büyük zarar gördü ve Sierra Dağlarındaki kayak endüstrisinin sürdürülebilir olmadığı endişesine yol açtı. Tüm bu değişen iklim koşulları sonucunda tropikal bölgelerdeki işletmelerin de zarar görme ihtimali yüksek. Dünya Meteoroloji Örgütü'ne göre, tropik bölgelerdeki işletmeler daha uzun plaj mevsimlerinin avantajını yaşarken; orta enlemlerdeki daha yüksek sıcaklıklar, turistlerin bu bölgelere seyahat etme motivasyonunu azaltabilir ve bunun yerine yakınlarındaki destinasyonları tercih etmelerine sebep olabilir.
İklim değişikliğinin kazananları ve kaybedenlerini belirlemek için oluşturulan bir modelde, İspanya, Portekiz, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve Malta’dan oluşan Akdeniz ülkeleri, listenin en altında olup kaybedenleri oluşturuyor. Başka bir ifadeyle deniz-güneş turistini çeken Akdeniz bölgesinin, artan sıcaklıklarla birlikte popüleritesini yitirmesi ve hatta insan sağlığını tehdit edebilir hale gelmesi söz konusu. İklim krizi ile ilgili bu veriler ülkemizdeki turizmin öncüleri olan Akdeniz ve Ege bölgelerinde ciddi etkiler yaratacak gibi duruyor. 2015 yılı verilerine göre Türkiye’de turizmin dış ticaret açığını kapatmadaki payı yüzde 49,73. Yani Türkiye turizme dayalı bir ekonomik büyüme modeli izliyor. İklim değişikliği ülkemizde hem yaz hem kış turizmini ciddi bir şekilde etkileyecek. Buna uyum göstermesi ve buna karşı politikalar geliştirmesi hayati önem taşıyor.
Ankara Üniversitesi'nden Mehmet Somuncu "İklim Değişikliği Türkiye Turizmi için Bir Tehdit mi, Bir Fırsat mı?" araştırmasında “Isınmanın artması ve yetersiz kar yağışı nedeniyle kayak sezonu kısalmakta, karın yetersiz olduğu yerlerde makinelerle yapay kar üretmek suretiyle bu eksiklik giderilmeye çalışılmaktadır” şeklinde bahsediyor.
Son yıllarda yaşadığımız yangın ve sel felaketlerinin doğamıza yeterince özen göstermediğimizin de bir dışa vurumu olduğu söyleniyor. Daha da kötüsü, havaların bu kadar ısınması sonucu Akdeniz ve Ege bölgelerinde orman yangınlarının daha artması bekleniyor. Bu olası durumlara karşı şimdiden önlemlerimizi almamız gerekiyor.
Aynı şekilde, aşırı yağışlara maruz kalan Karadeniz bölgesindeki sel ve taşkın afetlerine de çeşitli tedbirler alınmalı ve yapılan hatalar tekrarlanmamalı. Aksi halde neler olabileceğini geçtiğimiz günlerde kötü bir şekilde deneyimledik.
Ülkemizin en güzel ve nadide turizm bölgeleri, yeterince ilgi gösteremediğimiz için büyük zararlar gördü. Bu durum aynı zamanda zaten hassas olan ekonomimizin iyice zora girmesi anlamına da geliyor. Bu değişimin ekonomiyi nasıl etkileyebileceğini ve bu sektördekilere yardım etmek için neler yapılabileceğini önceden düşünmek önemli.
Doğamızda meydana gelen herhangi bir olay bir bölgeye gidecek olan turistlerin caymasına yol açabilir. Bunu son zamanlarda zaten sıklıkla yaşıyoruz; Covid-19, orman yangınları, müsilaj ve tropikal fırtınaları bunlara örnek olarak sayabiliriz.
Bu değişimler turizm sektörünü şu açılardan etkiler:
İklim krizinin destinasyon ve bölgesel düzeyde etkileri de olacak.
İklim krizinin birçok ülkenin büyümesine ve siyasal istikrarına risk teşkil ettiği de düşünülüyor. Turizmin önemli olduğu ülkelerde bu risk tabii ki daha büyük. Güvenlikle ilgili bir azalma bu gelirdeki düşüşü daha da artıracak ve potansiyel kalkınmayı baltalayacak. Haliyle bu da toplumsal rahatsızlıklara sebep olacak.
Bir diğer yandan, turizm sektörünün bir bölgesindeki olumsuz etki, başka bir bölgede fırsat oluşturabilir. Ulus düzeyinde bile destinasyon ve işletmelerde kazananlar ve kaybedenler olacaktır. Bundan mütevellit, ilgili riskleri en aza indirmek için ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir şekilde yeni fırsatlar yaratılmalı, uyum sağlanmalı ve daha da önemlisi markanın ekolojik ayak izini minimumda tutmak için çaba gösterilmeli.
Uluslararası ve yerel mercilerinin belirlediği emisyonları azaltma önlemleri nedeniyle turist taşımacılığı daha pahalılaştı. Bundan dolayı bu değişimler turistlerin tatil alışkanlıklarını etkileyebilir ve kendilerine yakın destinasyonları tercih etmelerine neden olabilir.
İşletmeler iklim krizinin sonuçlarından minimum oranda etkilenmek için çalışanlarını eğiterek işe başlayabilirler. Bu eğitimler sonucunda çalışanlara gereken bilinç kazandırılabilir ve gelecekte alınacak önlemlerin gerekliliği anlatılabilir. Ayrıca aşağıdaki öneriler gibi çabalar hayata geçirilerek ekolojik ayak izi minimum seviyeye çekilebili ve öngörülen zor zamanlar için gereken hazırlıklara başlanılabilinir;
Turizm sektörünün küresel karbon emisyonlarına etkisinin yüzde 2-5 aralığında olduğu düşünülüyordu fakat son yıllarda yapılan The Carbon Footprint of Global Tourism (Küresel Turizmin Karbon Ayak İzi) araştırmasına göre, bu sektörün yüzde 8 seviyesine ulaştığını gösterdi. Bu demek oluyor ki iklim krizinin sebeplerinden biri de turizm sektörü ve gereken değişiklikler yapılmazsa kendisini daha ciddi bir krizin ortasında bulacak.
Sonuç olarak turizm sektörü iklim krizinden geri dönülmeyecek şekilde etkilenebilir. Burada önemli olan bizi neyin beklediğini tahmin edebilmek ve muhtemel zorluklara karşı gerekli önlemleri alabilmektir. Tabii daha da önemlisi karbon emisyonlarına sebep olan pratikleri de azaltmaktır. Gereken önlemlerin doğru bir şekilde belirlenmesi ve uygulanması, işletmelerin sürdürülebilirlikleri için hayati önem taşıyor.
Turizm sektöründe mi çalışıyorsunuz? Siz neler düşünüyorsunuz? Neler yapılmalı? Hep birlikte bu konuya kafa yormalıyız.
Tüm bunların yanı sıra son yıllarda 'sürdürülebilir turizm' konusuyla da çok fazla karşılaşıyoruz. Bu bağlamda Sürdürülebilir Turizm için Otelinizde Uygulayabileceğiniz 6 Adım başlıklı blog yazısına da göz atabilirsiniz.