Kuruçeşme – Bebek arasında kıyıdan yürürken veya araçla önünden geçerken belki biraz aksiyonsuz bulacağınız bu küçük semt birçok insanın "keşke burada yaşayabilsem" deyip iç geçirdiği bir yer aslında. Çünkü manzarası güzel, ekonomik durumunuz iyiyse etrafındaki kafeler-restoranlar güzel, tüm cıvıltısıyla sokakları güzel, e daha ne olsun!
{ad:0}Semti gezerken akla ilk gelen ve en çok sorulan soru bu! Arnavutköy’ün Arnavut halkıyla değil ama Arnavut kaldırımlarıyla bir ilgisi var. Şöyle ki; mazideki semt halkı en çok Yahudi ve Rumlardan oluşuyor. Osmanlı döneminde Sultan Abdülmecid’in tüm İstanbul kaldırımları yapım ihalesini Arnavut ustalara vermesiyle de o zamana kadar Rumca – İbranice anılan adı Arnavutköy olarak değişiyor. Yani tüm İstanbul’un kaldırımlarını döşemiş olsalar da Arnavut ustaların namını yürüten tek yer burası!
Boğazda ışıl ışıl parlayan bu semti en cazip kılan şey elbette ki tarihsel dokusu. 19. Yüzyılda burayı terk edip giden Rumlar ve Yahudiler arkalarında nakış gibi işlenmiş ahşap konaklar ve ibadethaneler bırakmış. Kısacık ama dopdolu bir tarih turunda ise birbirinden güzel kafelerinde oturabilir, sanat galerilerini gezebilir, olmadı bir de üzerine Bebek turu yapabilirsiniz. Yani Arnavutköy keşfi öyle Sultanahmet kadar uzun sürmüyor. Bu hat üzerinde güne yayılan bir gezi planı yapıyorsanız dilerseniz Ortaköy’ü de rotaya dahil edebilirsiniz.
Rotanızı genişletmek için Gezi Rehberimizden bir öneri; Yaşanmışlıklarıyla İstanbul İskeleleri.
1820 yılında inşa edilmiş yapıyı zaten renginden hemen fark edeceksiniz. Arkeolog Halet Çambel’e ait olan yalı kendisi tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlanmış. Yalıyı yaptıran ve içinde ilk oturan kişi ise Sultan II. Mahmut’un Ermeni bahçıvanıymış. Bahçıvan 1930 yılında Fransa’ya göçerken yalısını dönemin Berlin Büyükelçisi olan İsmail Hakkı Paşa’ya satmış. Miras yoluyla da Halet Çambel’e kalmış. Arnavutköy’de birçok yalı var ama bahçesi olan tek yalı burası.
Mazisi eski, çıtası yüksek bir eğitim kurumu Robert Koleji. 1871’de Amerikan Kız Koleji olarak kurulan okulun öğrencilerinden biri de Halide Edip Adıvar. Sokaklardan tepelere doğru tırmandığınızda binasını göreceksiniz.
Ana caddeye paralel bir sokağın içindeki yapı Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı’na komşu. Kilisenin tarihi göründüğünden çok daha eski. İlk önce Bizans döneminde yapıldığı, Osmanlı Dönemi, 1899 yılında ise bugünkü görünümüne kavuştuğu söyleniyor. Ayrıca kubbeli olmasıyla da tarihi kiliseler arasında öne çıkıyor ki, bu mimarideki kiliselere İstanbul’da pek rastlanmıyor. Bahçesinde burayı yaptıran Osmanlı paşasının aile kabristanı olan kilise, Başmelek Mikail’e adandığı için Taksiarhis adını almış.
Semtin sahilinde konumlanan bu cami, Sultan II. Mahmut tarafından 1832 senesinde oğlu Şehzade Tevfik adına yaptırmış. Ahşap çatılı, geniş avlulu ve tek minareli cami Osmanlı döneminden kalan en sağlam eserlerden biri olmasının yanı sıra muhteşem manzarasıyla da görülmeye değer! Altında oturup soluk alabileceğiniz bir sosyal tesis, yanında da yine 19. Yüzyıldan kalma en eski karakollardan biri var.
Hemen karşısındaki Kanlıca’yla şahane bir şehir silüeti oluşturan Arnavutköy Burnu boğazın en akıntılı olduğu yer. Bu yüzden adı 19. Yüzyılda bir Rum köyü iken, büyük akıntı manasına gelen "Mega Revma"ymış. Normalde boğazın derinliği 50 metre civarındayken burada 100 metreye kadar çıkabiliyor. "Kazıklı Yol" da denilen sahilde yürüdükten ve kıyı boyunca nakış gibi işlenmiş eski Rum evlerini gördükten sonra mis gibi deniz kokusuyla yıkanmış semt sokaklarına dalabilirsiniz. 1908 yılında çıkan bir yangınla semtteki evlerin çoğu yanmış olsa da, kalan tarihi evleri ile sıra sıra dizilmiş sokaklar nostaljik havasını hala koruyor. Bu evlerin en güzellerini ise Dolapçı Kuyu Sokak’ta, Eğlence Sokak’ta ve Francalacı Caddesi’nde gezinirken görüyorsunuz. Osmanlı evleri parlak cephe renkleriyle dikkat çekerken, gayrimüslimlere ait evlerde de Rumların oturdukları kurşuni ve kırmızı tonlarıyla, Yahudilerin oturdukları ise siyah renkleriyle kendini belli ediyor. Sokak aralarında yürürken karşılaşacağınız butik dükkanlardaki özgün tasarımlara bir göz atmanız da eminiz ki gününüzü renklendirecek.
Eski İstanbul semtlerinden biri olsa da Avrupa’dan esinlenmiş ama özgün yorumlanmış konsept mekanlarla bolca karşılaşacağınız bir yer Arnavutköy. Geçmişte bir balıkçı köyü olan semte rakı – balık kültürü eski sakinleri Rumlardan kalmış. Kıyıda balık tutanların yanında balığı Ege usulü mezelerle sunan restoranları var ki oldukça meşhur. Arnavutköy Balıkçısı, Zıpkın, Eftelya ve Sur Balık bu restoranlar arasında ilk akla gelen isimler.
Arnavutköy’e trafiğin henüz yoğun olmadığı erken vakitlerde gelecekseniz birbirinden şirin mekanlarında kahvaltı da yapabilirsiniz. Konsept bir mekanda oturmak isterseniz yeni nesil kahvaltıcılardan Melina Kantina, A Bit of Eggo ve Kavanoz’u tercih edebilirsiniz.
Şehirdışından gelenler için Arnavutköy mevkindeki konaklama önerileri:
{search:arnavutkoy-otelleri,Arnavutköy Otelleri}