İstanbul’un kalbinde, asırlık taşların arasında saklı bir dünya: Kapalıçarşı. Ancak bu büyülü çarşı yalnızca dükkanlarından ibaret değil; içinde yer alan hanlarla, tarihin derinliklerine doğru bir yolculuk vadediyor. Her biri bir zamanlar tüccarların, zanaatkarların ve yolcuların hayatlarına tanıklık etmiş bu hanlar, zamana meydan okuyan birer hazine. İplikçilerin telaşını, kuyumcuların sabırla işlediği ince işçiliği ya da sessiz avlulardaki derin huzuru hissetmek mümkün. Kürkçüler Hanı’ndan Zincirli Han’a, Büyük Valide Han’dan Cebeci Han’a uzanan bu yolculukta hem geçmişin izini sürecek hem de Kapalıçarşı’nın saklı köşelerinde bambaşka bir İstanbul keşfedeceksiniz. Hazırsanız, taşların fısıldadığı hikayelere kulak verme zamanı!
{ad:0}Yüzyıllardır dünyanın dört bir yanından gelen alıcı ve satıcıların buluşma noktası olan bu eşsiz çarşı, aynı zamanda konaklama ve ticaretin kalbi olan hanlarıyla da dikkat çekiyor. Çarşının içinde gizlenmiş tam 11 kapalı han ve 5 açık han, geçmişin zengin dokusunu günümüze taşıyor. Kapalıçarşı’da Rabia, Yarımtaş, Evliya, Ağa, Astarcı, Sarraf, Büyük Safran, Küçük Safran, Çukur, Zincirli ve Varakçı olmak üzere 11 adet tamamen dışa kapalı olan han, Sorguçlu, Bodrum, Cebeci, Çuhacı ve İç Cebeci olmak üzere 5 tane de yol geçen hanı olarak da tanımlanan herkesin girip çıkabildiği açık han bulunuyor. İsimleriyle kulağa masalsı gelen bu hanlar, her bir köşesinde farklı bir hikaye barındırıyor. İster iç avlusunda dinlenip taş duvarların arasında yankılanan ayak seslerini dinleyin, ister dükkânların arasına saklanmış bu tarihi yapıları keşfedin; Kapalıçarşı’nın hanları sizi zaman içinde bir yolculuğa çıkaracak. Hazır olun, şimdi çarşının derinliklerine dalıyoruz!
Zincirli Han, Kapalıçarşı’nın tam kalbinde, geçmişin zarafetini bugüne taşıyan eşsiz bir durak. Çarşıya Nuruosmaniye Kapısı’ndan adım attığınızda, sağdaki ikinci sokağa sapıp yolun sonuna kadar yürüdüğünüzde sizi karşılar. Kırmızı cephesi ve koyu yeşil panjurlarıyla adeta bir tabloyu andıran bu han, Kapalıçarşı’nın en fotojenik noktalarından biri. 18. yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin edilen Zincirli Han, bugün kuyumcu atölyelerine ev sahipliği yapıyor. Ancak tarihi atmosferi öyle etkileyici ki, buraya sadece fotoğraf çekmek için bile gelenler var. Handaki en eski dükkan ise Şişko Osman’ın halı dükkanı. Hem el dokuması halıların zarafetini görmek hem de hanın nostaljik havasını solumak için mutlaka uğrayın. Bu büyülü atmosfer, Kapalıçarşı ziyaretinizi unutulmaz bir deneyime dönüştürecek!
Kapalıçarşı’nın kuzeyindeki Yağlıkçılar Caddesi’nde, zamanın izlerini taşıyan zarif bir yapı: Cebeci Han. Çarşının tarihi dokusunda saklanan bu iki katlı ve iki avlulu han, 18. yüzyılda inşa edilmiş gibi görünse de, asıl hikayesi yıllar boyunca tüccarların dinlenme ve ticaret merkezi olmasıyla şekillenmiş. Bir zamanlar kervanların durakladığı, tüccarların işlerini yürüttüğü bu han, 1894 depreminde büyük zarar görerek harabeye dönmüş. Ancak, kaderi yeniden yazılmış ve onarıldıktan sonra hayata dönerek bugün de varlığını sürdürüyor. Cebeci Han, sade ve gösterişten uzak mimarisiyle Kapalıçarşı’nın içinde adeta bir zaman kapsülü gibi duruyor. Şimdilerde dükkânlar ve atölyelerle dolu olsa da, avlusuna adım attığınızda geçmişin izlerini hala hissedebilirsiniz. Kapalıçarşı’ya geldiğinizde, buranın sessiz avlusunda biraz soluklanmak ve taş duvarlarının fısıldadığı eski hikayelere kulak vermek için mutlaka uğrayın. Bu han, çarşı ziyaretinize hem tarih hem de ruh katacak!
Çuhacı Han, Kapalıçarşı’nın tarih kokan sokaklarında, geçmişteki zanaatkarların ve tüccarların sesleriyle yankılanan özel bir durak. Kılıççılar Sokak ile Çuhacı Han Sokak arasında yer alan bu han, Lale Devri’nde Damat İbrahim Paşa’nın önderliğinde inşa edilmiş. Adını, bir dönem burada ticareti yapılan yünlü kumaş “çuha”dan alıyor. Bir zamanlar kaliteli çuhaların elden ele geçtiği bu han, dönemin tekstil dünyasının kalbinin attığı yerlerden biriydi.
Ne yazık ki, 1755’teki büyük Hocapaşa yangını, hanın kaderini de değiştirmiş. Yangında ciddi hasar gören yapı, kısmen yenilenmiş olsa da orijinal mimarisinin izlerini günümüzde tam anlamıyla taşıyamıyor. Yine de, Çuhacı Han’ı gezerken, tarih kokulu sokaklarının ve taş duvarlarının, çuhanın değer gördüğü o eski zamanlardan fısıldadığı hikayeleri hissetmek mümkün. Eğer Kapalıçarşı’nın içinde daha az bilinen bir hazine keşfetmek isterseniz, bu han tam da size göre. Sadece bir ticaret noktası değil, aynı zamanda bir zamanlar zengin Osmanlı kumaş kültürünün izlerini barındıran bir hatıra!
Kalcılar Han, Kapalıçarşı’nın Mahmutpaşa Kapısı’na adım atar atmaz sizi karşılayan, altın tozlarının bile değer gördüğü zamanlardan kalma bir yer. Adını, kuyumcuların çalışmalarından arta kalan tozlardaki altın zerreciklerini titizlikle ayıklayıp geri dönüşüme kazandıran "kalcılardan" alıyor. Bu ilginç meslek, hanın tarihine ve ruhuna ince bir işçilik ve sabır hikayesi katmış.
18. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Kalcılar Han, o dönemde kuyumcuların ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir merkezdi. Günümüzde ise gümüşçülerin ve döküm atölyelerinin bulunduğu bu han, hala zanaatkarlığın nabzını tutuyor. İçine adım attığınızda, atölyelerden yükselen ince çekiç sesleri ve metalin dönüştüğü büyülü atmosfer sizi geçmişin izleriyle buluşturuyor. Kalcılar Han, Kapalıçarşı’nın yalnızca bir alışveriş merkezi değil, aynı zamanda emeğin ve el işçiliğinin sanatla buluştuğu bir köşe olduğunu hatırlatıyor. Eğer tarihin ve zanaatın kesiştiği bu özel noktayı keşfetmek isterseniz, Mahmutpaşa Kapısı’nın hemen girişindeki bu han sizi bekliyor.