Üç imparatorluğa ev sahipliği yapan İstanbul'da, özellikle Osmanlı Devleti döneminin yoğun izlerini taşıyan pek çok kasır, köşk ve saray var. Günümüz modern kent hayatında ise bu tarihi pek çok saray ve köşk, içindeki kaliteli işletmeler sayesinde kahvaltı olanağı da sunuyor. Bir yandan kendinizi şehrin derin tarihinin içinde bulurken diğer yandan eşsiz kahvaltı sofraları ile damağınızı şenlendirebilirsiniz. Rotanızı oluşturmadan önce dilerseniz Osmanlı Devleti'nde kahvaltının yerine de kısaca göz gezdirebilirsiniz:
{ad:0}Geleneksel tıbbın yiyecekler ve sağlık arasında kurduğu bağa itimat eden Osmanlılar, kullandıkları malzemelerde mevsime en uygun seçenekleri tercih ederek günde iki öğün yemek yerdi. İlk öğün sabah ile öğle arasında, ikinci öğün ise ikindi ve akşam arasında tüketilirdi. Sultan 2. Bayezid döneminde sabah namazından sonra sarayda bal, kaymak ve peynir yendiği kayıtlara geçmiş, temelde ise zenginler ve halk arasında kahvaltı içeriklerinin fark gösterdiği ifade edilmiştir.
Halk, kahvaltıda içine ekmek doğradığı çorbaya önem verirken yoğurt, kavun ve salatalığı da tercih ederdi. Zengin kesim ise bal, kaymak, reçel, zeytin, börek, peynir ve kavun gibi gıdaları tercih ederdi. Türk kültürüne baktığımızda ise çok eski çağlardan bu yana kahvaltıda ciğer ve ızgara tüketildiğini görebiliriz. Günümüz kahvaltılarında sucuk ve kavurma ile bu geleneğin devam ettirildiğini söylemek mümkündür.
Denize sıfır olması nedeniyle özellikle denizin çarşaf gibi olduğu havalarda daha bir güzel olan Küçüksu Kasrı, kahvaltı servisiyle pek çok yerli ve yabancı turistin ilk tercihlerinden birisi. 17. yüzyıla kadar uzanan geçmişini her bir zerresinde gözlemleyebileceğiniz Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet döneminde bir müddet devlet konukevi olarak hizmet vermiş ve geçirdiği restorasyondan sonra 1994 yılında ziyaretçileri ağırlamaya başlamıştır.
1850’li yıllarda Kandil Bahçeleri ismiyle anılan Küçüksu Kasrı, padişahın has bahçelerinden biriydi. Günümüzde ise müze ve saray olarak ziyarete açık olan bu köşk ulusal ve uluslararası resepsiyonlar için de hâlâ ilk tercih edilen yerlerden birisidir.
Hıdiv Kasrı, ziyaretçilerini bekleyen Hıdiv Korusu ile birlikte halihazırda İstanbul’un görülmeye değer kasırları arasında başta gelmektedir. Ancak bunun yanı sıra kahvaltı hizmetiyle de güne Boğaz manzarasıyla başlamak isteyenleri ağırlamaktadır. Kahvaltıdan sonra süs havuzları, geniş bitki florası ve İstanbul’un en büyük gül bahçesini içeren Hıdiv Korusu’nda bir yürüyüş şüphesiz ki sizi tekrar acıktıracaktır!
Elbette, seyahatini sadece Hıdiv Kasrı ve Hıdiv Korusu ile sınırlamak istemeyenlere alternatif olarak Beykoz tarafını ziyaret edebileceklerini hatırlatmak ve Beykoz’da Gezilecek Yerler listemize de göz atmanızı isteriz.
Beşiktaş’ta, şehrin neredeyse tam göbeğinde yer almasına rağmen etrafındaki duvarlarla bütün metropolden uzaklaşılabilecek bir destinasyon olmayı başaran Ihlamur Kasrı 18. yüzyıldan günümüze kadar ulaşabilen yapılar arasındadır. Dönemin padişahı Sultan 3. Ahmed için Hacı Hüseyin Ağa tarafından bir has bahçe olarak tahsis edilmiştir. Geniş bir ağaçlık alanla çevrilen Ihlamur Kasrı heykel, tiyatro ve güzel sanatlara meraklı kişiler tarafından ziyaret edilen bir müze olma niteliği de taşımaktadır. Bütün bunların yanı sıra açık büfe ve serpme kahvaltı olmak üzere iki alternatifle kahvaltı servisi de sunmaktadır.
{search:istanbul-otelleri,İstanbul Otelleri}
Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan ve adını Fransızca “dağ evi” anlamına gelen “chalet” sözcüğünden alan Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının en ilgi çekici yapılarından biridir. Sarayı oluşturan birden fazla yapı grubu vardır. Saray ile aynı sınırlar içerisinde yer alan Yıldız Parkı'nda ise Çadır Köşkü ve Malta Köşkü’nde halka açık olan restoranlarda kahvaltı hizmetinden yararlanabilirsiniz.
İstanbul'un kahvaltı mekanlarını da keşfedin!