İstanbul gezmekle tükenmiyor, keşfetmekle bitmiyor. 3 imparatorluğa ev sahipliği yapmış, Antik Çağ’dan bu yana pek çok büyük uygarlık görmüş çok eski bir yerleşim yeri. İstanbul’un verimli toprakları, iklimi, tepeleri, dereleri, konumu, milyarlarca insanın buraya gelip gitmesine sebep olmuş. İstanbul’da özellikle boğaz kıyılarına yakın bir metro inşaatı olduğunda antik buluntular bulunması işten bile değil. Bugünlerde şehrin kalabalığı içinde kaybolan çok şey olsa da hala şehrin birçok yeri açık hava müzesi gibi. Bu yazımızda İstanbul’un Fethinin 568. yıldönümü fetihin en önemli unsurlarından, Doğu Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun günümüze kadar gelen emanetlerinden surlar ve kapılara bir tur yapmak istedik.
{facility:0}Bu içeriğimizle Yedikule’den başlayarak Adalar Kapısı’nın bulunduğu Marmara Surları’na kadar temel yönlendirmelerle size eşlik etmek istiyoruz. Hadi gelin şehre ilk kez gelmiş bir gezgin gibi surların ve kapıların çevresinde bir yürüyüş yapıp etrafı tanımaya çalışalım.
1766 yılında yaşanan depremde yıkılan güney burcundan bu yana altı kuleli kalan ancak ne adından ne de ihtişamından hiçbir şey kaybetmeyen Yedikule, Marmara Surları ile Kara Surları için bir kesişim noktası hüviyetinde… Yedikule’nin ayakta kalan tek kapısı olan Mermer Kule’nin Kara Surlarından denize dönen köşeyi oluşturması, dolayısıyla da mevkiinin önem taşıyor olması nedeniyle özenle inşa edildiği düşünülüyor (Kaynak:Murat Belge, İstanbul'un Surları ve Kapıları, sf:35, İstanbul Şubat 2021, İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri A.Ş.) Yedikule’nin surları şehrin karşı karşıya gelebileceği kuşatmalara karşı iki kat sur ve onların önünde bir hendek yapılmak suretiyle döneminin ‘aşılamayacak’ bir savunma prensibiyle inşa edilmiş. Mermer Kule’den Kuzeye Gidince… Kara Surları ile Marmara Surları’nın bitiştiği nokta olan Mermer Kule’den kuzeye doğru gidince askerî amaçla inşa edilmiş bir kapıyla (İsa Kapısı) karşılaşıyoruz. Bu kapıyı geçtiğimizde, dış kale suru olarak kabul edilen bölümün ardında günümüzde ‘Yedikule Kapısı’ adıyla bilinen noktaya ulaşacağız.
{ad:0}
Yedikule Kapısı’nı takip ederken, Yedikule’nin kulelerine de birer birer aşina olmaya başlıyoruz. Mesela sonradan inşa edilen üç kulesinden birisi olan “Kitabeler Kulesi”… Ağırlıklı olarak sefirlerin hapse atıldığı yer olan bu kule ismini hapis hayatı sırasında tutsakların yazılar kazıdığı taşlardan alıyor. Bu kulenin tarih derslerinden hafızalarımıza kazınmış trajik bir ölümle de yakından ilgisi var. Burası Genç Osman’ın bir Yeniçeri isyanı sonrasında öldürüldüğü yer.
Yedikule’den Samatya’ya kadar çıktığınızda, yani kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürdüğünüzde karşınıza Belgrad Kapısı çıkıyor. Bir rivayete göre Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad seferi dönüşünde oradan getirdiği Sırp zanaatkârların bu bölgeye yerleştirilmesi nedeniyle ismi bu şekildedir. Zira kapılara genelde nereye açılıyorsa oranın isminin verildiği malum. (Silivrikapı ve Edirnekapı örneklerinde olduğu gibi) Ancak Belgrad Kapısı, Belgrad’a açılmadığı için bu rivayete kulak vermek en mantıklı yaklaşım gibi görünüyor.
Silivrikapı Demişken… Eski ismini ilerisindeki bir kiliseden alan “Pege” günümüzdeki ismiyle Silivrikapı; İstanbul sur kapılarının eski çağlarda neye benzediğinin tipik bir örneğini günümüzde en güçlü şekilde sunabilen destinasyon. Silivrikapı yakınlarında âdet olduğu üzere ermiş mezarları bulunmakta. Silivrikapı’nın sağ tarafında Mimar Sinan yapısı Hadım İbrahim Paşa Camii sol tarafında ise Bâlâ Tekkesi bulunuyor.
Kara Surlarını Yarılarken… Silivrikapı’nın ardından yolda karşımıza Mevlanakapı veya resmî adıyla Mevlevihane Kapısı çıkacak. İlk inşa edildiği dönemden bu yana fazla değişikliğe uğramamış iç ve dış duvarları ile kapılarıyla günümüze kadar bu denli ‘net’ biçimde ulaşabilen tarihi kapılar arasında başta geliyor.
Adını Fatih’in fetih döneminde belli başlı topları yerleştirdiği bölgeden alan Topkapı’nın surları oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Açık alanda oldukça uzun müddet ilerleyerek Topkapı’nın iç ve dış bölümünde gezdikten sonra Sulukule ve peşi sıra Edirnekapı bizi bekleyecektir. En nihayetinde Mihrimah Sultan Camii’nin ardında, İstanbul’un eski döneminde en yüksek yeri olan Edirnekapı’ya varacağız…
Haliç Surları’na nazaran daha az yıpranmış, daha az yıkılmış Marmara Surları’ndayız. “Adalar Kapısı” ile başlayan bu surların devamında Topkapı Sarayı’nı doğusundan ve güneyinden çevreleyen Gülhane önünden giden surlar Sur-ı Sultani’nin deniz tarafını oluşturuyor.
Topkapı Sarayı ahırlarının denk geldiği Ahırkapı ve peşinden Akbıyık istikametinde etrafı yeşilliklerle sarılı ve kıyıda köşede gibi dursalar da tarihi kapılar ve surlar yolculuğumuza eşlik etmeye devam ediyor. Tabii onların peşi sıra karşımıza çıkacak olan Bukoleon Sarayı kalıntıları da…
Sahil yolu boyunca ilerleyip Kennedy Caddesi’ne döndüğümüzde sur duvarının kaybolduğu Kumkapı güzergâhına çıkıyoruz. Ancak bitti sanmayın, Kumkapı tren istasyonunun sonrasında surlar gene devam ediyor. Bu civarda yıkık Rum evleri her an bir duvardan bize seslenecek kadar ‘yakın’ duruyor.
İlerlememizi sürdürerek Samatya’nın da biraz ilerisine geçtiğimizde Narlıkapı semtine ve Bizans döneminden kalma semtle aynı adı taşıyan sur kapısına varıyoruz. Eğer durmadan devam edip demiryolu ile ardındaki yıkık gazhane binasını da geçersek ilk başta adını andığımız ve bu yolculuğa başladığımız nokta olan Mermer Kule’ye varmış olacağız!
Yolculuğumuzu burada bitiriyoruz. Surlar ve kapıların kendisiyle birlikte çevrelerindeki yapılar ve hayatla ilgili öğrenecek çok şey var. Daha derin keşifler için bu bölgelere yakın konaklayarak eski İstanbul’un izlerini sürebilirsiniz!
İstanbul'da gezecek daha fazla tarihi nokta isteyenkler İstanbul Gezilecek Yerler-115 Önemli Mekan ve Tarihi Yer başlıklı blog yazımıza göz atabilirler.