Bir şehrin ne denli kıymetli olduğunu anlamak isterseniz o şehirdeki kalelerin sayısına ve surların yüksekliğine bir bakın. Tarih boyunca dünyanın en güçlü üç imparatorluğuna ev sahipliği yapmış ve sayısız savaş görmüş İstanbul, bulunduğu stratejik konum nedeniyle birden fazla kaleyi bünyesinde barındırıyor. Zamanında şehrin korunması ve gözetlenmesi için yapılmış bu görkemli kaleler şimdilerde ise rüzgâr esintisi ile ziyaretçilerine tarih hikayeleri anlatıyor. Gelin hep birlikte İstanbul'un tarihi kalelerine yakından bakalım.
{ad:0}{search:istanbul-otelleri,İstanbul Otelleri}
İstanbul'un kaleleri, aslında sur ya da taş olmanın ötesinde zamana direnen bir hafıza niteliği de taşıyor. Bizans İmparatorluğu'nun görkemli günlerinden kalma İstanbul'un kalelerini, surlarını ve hisarlarını keşfe çıkıyoruz. Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun efsunlu başkentini ve tarih öncesi çağlardan bu yana şahit olduğu olayları da temel alıyoruz. İstanbul'un zengin tarihine bir yolculuk yapıyor, bu muazzam kalelerin sırlarını ve hikayelerini paylaşıyoruz.
Yoros Kalesi İstanbul'un Anadolu Yakası'nda yer alan ve pek çok kişinin hafta sonu kaçış destinasyonu olan Anadolu Kavağı'nın tepesinde yükseliyor. Adının nereden geldiğiyle ilgili pek çok rivayet var. Kimine göre "kutsal yer" anlamına gelen "hieron", kimine göre ise "dağ" anlamına gelen "oros"tan geliyor. Bir diğer rivayet ise Yoros Kalesi'nin zamanında Zeus için yapılan bir tapınak olduğu ve adının da Zeus'un sıfatı "ourius", yani "uygun rüzgarlar"dan geldiği yönünde. Pek çok kişi Yoros Kalesi'nin Cenevizliler tarafından yapıldığını düşünse de aslında 1260'larda Bizanslılar tarafından yapılmış. Boğaz'ın kontrolünü sağlamak için yapılmış kalede çok fazla kalıntı olmasa da ziyaretçiler burada muhteşem boğaz manzarasının tadını çıkarabiliyor.
Marmara'nın dingin sularının Karadeniz’in hırçın dalgalarına karıştığı noktada yer alan Rumeli Feneri Kalesi 17. yüzyılda Osmanlı topraklarını Ruslardan korumak için inşa edilmiş. Kemerli bir giriş kapısı olan kale deniz seviyesinden 58 metre yükseklikte bulunuyor ve boyu 30 metreyi buluyor. Şu anda oldukça harap bir halde bulunan ve İmros olarak da bilinen kalede zamanında 300 askerin yaşadığı, buğday ambarı ve top cephaneliğinin de olduğu bilinmekte.
Rumeli Feneri'nin güneyinde Garipçe Köyü'nde yer alan Garipçe Kalesi 18. yüzyılda kıyıdaki kayaların oyulmasıyla inşa edilmiş. Zamanında düşmana geçit vermeyecek derecede heybetli olan kale günümüzde bakımsızlık ve cehalet nedeniyle maalesef ayakta durmakta zorlanıyor. Yolunuz bir gün Garipçe Köyü'ne düşerse tarihi koklamak için Garipçe Kalesi'ni ziyaret edebilirsiniz.
Fotoğraf: Zekeriya İpek Garipçe Kalesi'nin tam karşısında yer alan Poyraz Kalesi de tüm diğerleri gibi ülke topraklarını Karadeniz'den gelebilecek düşman tehditlerine karşı korumak için yapılmış. 600 yıl önce yapılan ve Cenevizliler, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından askeri amaçla kullanılan kale günümüzde ise adeta kaderine terk edilmiş. Olur da yolunuz bir gün Poyrazköy'e düşerse bir yarım saatinizi tarihin fısıltılarını dinlemek için Poyraz Kale'ye ayırın deriz.
Şile'deki dört kaleden biri olan ve Şile'nin siluetini oluşturan Ocaklı Kalesi diğerlerinin aksine saldırı amacıyla değil, gözetleme amacıyla inşa edilmiş bir kale. Yüzyıllar boyunca Cenevizliler, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından kullanılan kale 12 metre yüksekliğinde ve 4 kattan oluşuyor. Tarih boyunca hazine avcılarının ve çeşitli savaşların azizliğine uğramış kale 2015 yılında restore edildi.
Ocaklı Kalesi gibi Cenevizliler döneminde yapılan ve Osmanlılar tarafından Revan Kalesi olarak bilinen Riva Kalesi, Riva Deresi'nin Karadeniz'e döküldüğü noktada yer alıyor. Kum sahilin tepesinde yer alan Riva Kalesi 2016 yılından bu yana aslına uygun olacak şekilde restore ediliyor. Restorasyon işlemleri tamamlandıktan sonra ziyaretçilerine daha rahat keşfedilme imkânı sunacak.
Göksu Deresi'nin usulca İstanbul Boğazı'na döküldüğü yerde ilk günkü heybetiyle yer alan Anadolu Hisarı görenleri İstanbul'un geçmişine taşıyor. 1395 yılında Yıldırım Bayezid tarafından İstanbul'un fetih hazırlıkları için yaptırılan Anadolu Hisarı, İstanbul Boğazı'nın en dar bölümüne yaptırılan ilk kale olma özelliğini taşıyor. Hem Boğaz'ı ele geçirmek hem de Rumeli'de olası bir savaş için orduyu denize kolaylıkla indirmek için kullanılan Anadolu Hisarı aynı zamanda Bizanslılara Karadeniz'den gelebilecek yardımları önlemek için de kullanılmış. Günümüzde civarında çeşitli kafeler ve restoranlar bulunan Anadolu Hisarı boğaz havası almak isteyenleri ağırlıyor.
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452'de 4 ay gibi inanılmaz kısa bir sürede inşa edilen Rumeli Hisarı Sarıyer'de tam da Anadolu Hisarı'nın karşısında yer alıyor. 6000 işçinin çalıştığı hisar İstanbul'un fethi sırasında Bizanslılara Boğaz'dan gelecek yardımları önlemek amacıyla yapılmış. Yıllar boyunca çok şiddetli depremler ve yangınlar sonucu zarar gören Rumeli Hisarı, günümüzde müze ve açık hava tiyatrosu olarak kullanılıyor. Ziyaretçiler Rumeli Hisarı'nın bahçesinde toplar, gülleler ve Haliç'i kapattığı söylenen zincirin parçalarını görebilirler.
İstanbul'un fethinin başladığı yer olarak bilinen Aydos Kalesi, Bizanslılar tarafından 11. veya 12 yüzyılda Sultanbeyli bölgesinde inşa edilmiş. 2010 yılında başlayan kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkan Aydos Kalesi'nde üç nefli kilise, su sarnıçları ve su kanalları ortaya çıkarıldı. Ayrıca 800 yıllık olduğu tahmin edilen karbonlaşmış buğday ve bakla taneleri de kale içinde yaşam sürüldüğünü kanıtlıyor. Restorasyon tamamlandıktan sonra kalede açılacak müze içinde 11 - 13. yüzyıllara ait büst, sikke, kap ve anahtar gibi tarihi eserler sergilenecek. İstanbul hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler, İstanbul Gezilecek Yerler başlıklı blog yazısına göz atabilirler.