Gözlerimi kapatıp gidebeleceğim, büyülü bir yer hayal ettiğimde kafamda canlanan tek yer Kapadokya! Sırlarla dolu gizemli tarihi ile dünya dışı gözüken coğrafyası ile bilinen geçmişi milattan önce 2000’lere uzanan uygarlıkların beşiği olan "KATPA TUKA"
{ad:0}Erozyonun oluşturduğu peribacaları ve inanılmaz görüntülerle herkesi şaşırtan vadileri, insanların inanç uğruna oyarak inşa ettikleri ve günümüze kadar canlılığını koruyabilmiş freskleriyle kaya kiliseleri, canlarını kurtarabilmek amacıyla yerin metrelerce altını -kimi zaman sekiz kat- oyarak yeraltı yerleşim yerleri bugünkü Kapadokya'yı meydana getiriyor. İnsan ve doğa el ele vermiş ve dünyanın harikalarından birini ortaya çıkarmış.
Kapadokya adı en eski Pers kaynaklarında M.Ö. 6. yüzyılda "Katpatuka" olarak görülür. Luvi dilinde "Alçak Ülke" anlamına geldiği bazı uzmanlarca öne sürülmüştür. Oysa Katpatuka Hellen ağzında Cappadokia olarak geçen adın orjinal halidir. Medler bu bölgeyi M.Ö. 585 yılında kendi topraklarına katarken Ermenice ''Katpaduk'' olan ismini değiştirmeden benimsemişlerdir. Katpaduk yani Katpa-dukh ''Katpa Halkı'' deyimindeki Katpa ise yörenin baştanrısı Hepat/Khepat olabilir. Daha açık bir deyişle Perslerce Katpatuka olarak kullanılan adın aslı Khepat-ukh = Khepat Halkının Yurdu’dur. Gerçekten de M.Ö. 2000’ler de ve M.Ö. 1000’lerin başında ülkelerin o ülkenin baştanrısının adına göre adlandırılması çok yaygın bir uygulamaydı.
Bugün kapısını çalacağınız Kapadokya’nın yerlisi bile dedesinden "Kapadokya, Persçe Güzel Atlar Ülkesi demektir." lafını duyduğunu söyleyecektir. Her ne kadar bu tanım, yılkı atlarının Sultan Sazlığı’nda özgürce koştuğu bu topraklara yakışmış olsa da maalesef doğru değil. Usta gazeteci ve fotoğrafçı Ozan Sağdıç 12 Eylül Dönem'inde Kapadokya isminin Yunanca olduğu ve yasaklanacağını duyunca bu deyimi uydurduğunu Tarih Dergisine bir yazısında açıklamıştır.
60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ'ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer olarak dünyanın her yerinden gelen ziyaretçileri ağırlar.
Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan Strabon, Geographika adıyla yazmış olduğu kitabında Kapadokya'yı, doğuda Malatya, batıda Aksaray, güneyde Toros Dağları ve kuzeyde Doğu Karadeniz'e kadar uzanan bir bölge olarak sınırlandırıyor. Bugün ise Kapadokya’nın neyi ünlü derseniz cevabı peribacaları, kaya kiliseleri, yeraltı şehirleri olduğu için bugünkü Kapadokya, bu oluşumların en yoğun olduğu Avanos, Ürgüp, Uçhisar, Göreme, Ortahisar, Gülşehir, Derinkuyu ile Aksaray yakınındaki Ihlara vadisi akla geliyor.
Peribacalarına bakınca buranın dünyaya ait olmadığını düşünmekten kendimizi alıkoyamayız. Tüf konilerin metrelerce yükselip, o ip gibi ince boynun üstüne konan dev kaya parçaları! Nedir bu peribacalarının sırrı?
Kapadokya bölgesinin jeolojik oluşumu Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ ile daha birçok küçük volkanik dağların, Üst Miyosen çağda patlamaları ile başlamıştır. Bölgeye yayılan lavlar, göller, akarsular üzerinde 100-150 metreyi bulan değişik sertlikte tüf tabakasından oluşan yüksek bir plato meydana getirmişlerdir. Zamanla bu platonun, erozyonun etkisiyle inanılmaz derecede aşınması sonucu bugünkü vadiler ortaya çıkmış, peribacası adı verilen üzerinde daha sert ve geniş bir kaya tabakasının bulunduğu konik şekiller oluşmuştur.
Dünyanın birkaç bölgesinde de görülen Peribacaları, hiçbir yerde Kapadokya'da olduğu kadar yoğun bir şekilde bulunmamaktadır. Tabiatın bu cömertliğinden yararlanan insanoğlu ise, oyulmaya çok elverişli olan bu kalın kaya kütlesini oyarak, günün şartlarına göre evler, manastırlar, kiliseler ve yeraltı sığınakları yapmışlardır. Özellikle Hıristiyanlığın Anadolu'da yayılmaya başlamasıyla birlikte, Kapadokya'nın jeolojik yapısının verdiği bu avantajla manastır ve kilise sayısı binlerle ifade edilen sayıya ulaşmış ve Hıristiyan keşişlerin merkezi durumuna gelmiştir.
Aklımıza hemen ''Kapadokya’yı kim kurmuştur?'' sorusu geliyor. Insan yerleşimi paleolitik döneme kadar uzanan bu toprakların yazılı tarihi Hititler ile başlar. Tarih boyunca ticari kervanları, kolonileri barındıran, ülkeler arası ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli bir parçası olmuştur. Hititlerin yaşadığı bu topraklar daha sonra Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler, kiliseler ve yeraltı şehirleri, bölgeyi Roma İmparatorluğu’ndan kaçan Hıristiyanlar için bir sığınak haline getirmiştir.
M.Ö. 2000'lerden başlayarak Hititler bölgeye yerleşmiş ve yerli halkla kaynaşarak Büyük Hitit İmparatorluğunu kurmuşlardır. Bu dönemde Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe (Neşa,Kaniş) Asur Ticaret Kolonilerinin önemli bir ticaret merkezi durumundadır. M.Ö. 1200'lere kadar hüküm süren Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Geç Hitit Devletleri kurulmuştur. Friglerin, Geç Hitit Devlerine son vermesinden sonra Kimmerlerin, Medlerin ve M.Ö. 547'den itibaren ise Perslerin hakimiyetinde kalmıştır.
Pers İmparatorluğu'nu yıkan Büyük İskender Kapadokya’'da beklemediği bir direnişle karşılaşır. Bunun üzerine, komutanlarından biri olan Sabistas'ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirir. Buna karşı çıkan halk bir Pers asilzadesi olan I. Ariarathes'i (M.Ö. 332-352) kral ilan eder. Büyük İskender ile iyi ilişkiler kuran I. Ariarathes, Kapadokya Krallığının sınırlarını da genişletir. Büyük İskender'in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, yeniden bir savaş dönemine girer ve Pontus, Galat, Makedonya ve Romalılarla mücadele eder. M.S. 17 yılında Tiberius Roma İmparatorluğuna bağlayarak eyalet haline getirir. Batıya açılan yeni yolların yapılması, eyaletin merkezi durumundaki Kayseri'nin önemini artırmış, ticaretin Asur Ticaret Kolonilerindeki parlak dönemindeki canlılığına kavuşmuştur.
Daha sonraki yıllarda İran'dan gelen Sasanilerin akınlarından korunmak için şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir. Hıristiyanlığın yayılması sırasında, Kapadokya bölgesi bu bakımdan da önemini artırmış ve Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilince Kayseri Başpiskoposluk merkezi haline gelmiştir. M.S. 4. yüzyılda Başpiskopos olan Aziz I. Basilius'un büyük çabalarıyla Hıristiyanlık bölgeye yerleşmiş ve kayalar içinde mistik bir manastır hayatı başlamıştır. Bu yüzyıl, daha sonra ''Kapadokya’nın Babaları'' olarak anılan insanların dönemi olmuştur.
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca, Kapadokya doğal olarak Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalır. VII yüzyıl başlarında Bizanslılar'la Sasaniler arasında yoğun savaşlar meydana gelmiş ve Sasaniler 6-7 yıl bölgeyi ellerinde tutmuşlardır. M.S. 651 yılında, Halife Osman Sasani Devletini yıktıktan sonra, Arap-Emevi akınlarına maruz kalır Kapadokya halkı. Bu karışıklık sırasında, bir süredir devam eden Hıristiyan mezhep çatışmaları, özellikle İmparator III. Leon'un ikonaları yasaklamasıyla, doruk noktasına ulaşır ve İkonaklazm (726-843) denilen dönem başlar. İkonaklastik dönemde Kapadokya'ya büyük bir göç yaşanmış, ikona taraftarı olan Hıristiyanlar bölgeye gelip kayalara oyulmuş manastırlarda gizlenerek ibadetlerine ve faaliyetlerine devam etmişlerdir.
1082 yılında Kayseri'nin Selçuklular tarafından fethedilmesinden sonra Kapadokya halkı huzurlu bir döneme girer. Selçuklu hakimiyetindeki Hıristiyanlar serbestçe ibadetlerini yaparlar ve kiliselerini inşa ederler. Ancak, 1308 yılında Moğol kökenli İlhanlılar Kayseri'yi ele geçirip, şehri yakıp yıkarlar. Bu durum çok sürmez ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ederler.
1985 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde olan Kapadokya ayrıca 2007 yılında Times Gazetesi'nde yayımlanan Dünyanın 25 Harikası Listesi'nde de 5. sırada yer almaktadır.
Guinness Rekorlar kitabında dünyanın en garip müzeleri arasında yer alan bu müze bildiğiniz müzelere benzemiyor. Çömlekçiler çarşısında Chez Galip’in çömlek dükkanının bir bölümü sayısı 16000’i aşkın kadına ait saç tutamları ile kaplı. Rivayete göre 30 sene önce çömlek ustasının sevgilisi ayrılırken duvara saçından bir tutam bırakmış. Daha sonra dükkana gelen kadınlar da isimlerini yazdıkları kağıtlara saçlarından birer tutam kesip bırakmışlar. Müzenin giriş ücreti yok. Saç tutamı bırakmak ise mecburi değil ancak isteyenler için kalem, kağıt, makas ve seloteyp bulunuyor. Haziran ve Aralık aylarında yani senede 2 kere dükkana gelen ilk müşteriden bırakılan saçlardan 10 tane seçmesi istenir. Bu şanslı 10 kişiye Kapadokya’da bir haftalık tatil ve çömlek yapım kursu hediye edilir. Saçlarından bir tutam bırakarak bu müzenin oluşmasını sağlayan kadınlara çömlek ustasının teşekkür etme biçimidir. Tuhaf müzelere merakınız varsa listenize mutlaka alın.
Kapadokya'nın simgesi haline gelmiş ''Üç Güzeller'' peribacaları da Kızılçukur vadisinden Ürgüp yönüne giderken görülebiliyor. Rivayete göre Kapadokya Kralının kızı bir çobana aşık olmuş ve kaçıp büyük aşkıyla evlenmiş. Bu mutlu evliliklerini bir de çocukla taçlandırmışlar. Ancak kral kızını affedememiş ve onları öldürmesi için bir asker yollamış. Vadide asker, prensesi ve ailesini bulduğunda prenses bu durumdan kurtulmaları için tanrıya dua etmiş ve bir anda aile taşa dönüşmüşler. Önde duran çoban, ortadaki çocukları ve en arkadaki de prenses olmak üzere zamanla bu peribacaları da ''Üç Güzeller'' adıyla anılmaya başlanmış.
Dünyanın ilk ve tek yeraltı seramik müzesidir. Burada ülkemizde yetişmiş dünyaca ünlü seramik sanatçılarının eserlerini, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik eserleri görebilirsiniz.
Çavuşin’de bulunan Eski Cami Selçuklu Dönemi tarzında minaresi olan bu caminin bir kısmı kayadan oyma ve bir kısmı da kesme taştan yapılmıştır. 2011 yılında restorasyon geçirerek kullanıma açılmıştır.
Üç apsisli ve tek nefli narteksi maalesef yıkık durumdadır. 964 - 965 yıllarında İmparator Nicephorus Phocas adına inşa edilmiştir. İlk dönem hristiyanlığın en iyi ikon boyama çalışmalarının burada olduğu düşünülmektedir. Ancak 2021 yılından beri ziyaretçilere kapalıdır.
Bizans Döneminde Aziz Hieron’a ait kutsal emanetler burada saklanmıştır. Kayaya oyulan girişin ardında 3 nefli bir bazilika yer almaktadır. Maalesef kilisenin freskleri kötü durumdadır ve ön cephesi de yıkıktır.
Burası M.S. 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatınaev sahipliği yapmıştır. Göreme Vadisi manastır eğitim sisteminin başladığı yer olarak kabul edilmektedir. Vadiyi oluşturan kaya bloklarının içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekanları oyulmuş. Tüm müzeyi gezmek için en az 2 saatinizi ayırmalısınız.
Ürgüp’te bulunan Ortahisar kalesi Kapadokya Bölgesinin en büyük Peri Bacasıdır. Bu peribacasının insan eliyle şekillendirilmesi ilk Etiler zamanında başlamış. Zamanında yaşanan savaşlarda kale görevi görmüş. Daha sonra Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ise sığınak görevi görmüş. Bu heybetli yapıya çıktığınızda Ürgüp, Avanos ve Göreme’yi kuşbakışı görebilirsiniz.
Avanos'a 5 km. uzaklıktaki Zelve üç vadiden oluşan eski bir yerleşim yeri. Her bir vadide, kilise ve manastırlar ile kayadan oyma evler yer alıyor.
{search:kapadokya-otelleri,Kapadokya Otelleri}
Sürekli savaş ve akınlarla karşı karşıya kalan Kapadokya Bölgesinde insanlar çareyi köylerinin altına sığınabilecekleri bir başka köy kazmakta bulmuşlar. Hitililerden Bizanslılara kadar burada var olan tüm medeniyetler bu düzeni sürdürüp geliştirmişler. Bir zamanlar her evin içinden yeraltına iniş tünelleri varmış. Yeraltı köyleri de zamanla tünellerle birbirlerine bağlanmış. Gizemlerle Dolu Nevşehir Yeraltı Şehirleri’nden günümüzde sadece 36 tanesi günyüzüne çıkarılmış olsa bile toplamda 150-200 yeraltı şehri olduğu varsayılmaktadır.
Nevşehir'e 20 km. uzaklıkta, Nevşehir-Niğde yolu üzerinde bulunan Kaymaklı kasabasındaki yeraltı şehri 1964 yılında ziyarete açılmış. Sadece 4 katı gezilebilecek durumda olan Kaymaklı yeraltı şehrinin tünelleri dar, alçak ve eğimli. Birden çok havalandırma bacası olan şehirde, bugün sadece bir baca görülebiliyor.
Nevşehir'e 30, Kaymaklı'ya ise 10 km. uzaklığında olan Derinkuyu'nun yeraltı şehri Kaymaklı yeraltı şehrine göre plan olarak farklılık gösteriyor. Kaymaklı yeraltı şehri bir tepenin altına yapılmışken, Derinkuyu daha düz bir alana oyulmuş. Toplam sekiz kat olan yeraltı şehrinin beşte birinin gezilebildiği söylenmektedir. İçinde bir misyonerler okulu da bulunuyor.
Avanos’a 14 kilometre uzaklıktaki bu yeraltı şehrinde kartal heykelinin bulunmasından dolayı temelinin Hititliler zamanında atıldığı düşünülüyor. Kaymaklı ve Derinkuyu’dan farkı haberleşmeyi sağlayan uzun deliklerin bulunması.
Antik adı Mataza olan bu yeraltı şehri ise Ürgüp’e 18 kilometre mesafededir. 8 katı olup toplam 6000 kişilik bir kapasiteye sahiptir.
Nevşehir’in Acıgöl ilçesine 10 kilometre uzaklıkta bulunan bu yeraltı şehrinin de sadece 2 katı geziler için açık. Bu şehrin diğerlerinden farkı ise tuvaletlerinin olması.
Henüz tam temizlenmediği için göçük riski taşımaktadır dolayısıyla ziyaretçilere açık değildir.
Nevşehir’in Gülşehir ilçesinin 35 kilometre batısında yer alan bu yeraltı şehrini 1989 yılında fransız araştırma ekibi ortaya çıkarmıştır. Burası Kapadokya bölgesindeki diğer yeraltı şehirlerinden farklı jeolojik yapıya sahiptir.
Kapadokya bu dünyaya ait olmayan, bir serap veya bir hayale benzeyen vadilerle dolu bir bölgedir. ''Kapadokya’da Yürüyerek Keşfedebileceğiniz 9 Vadi'' ile birlikte bölgede 10’un üzerinde vadi bulunmaktadır.
Dervent namı diğer Hayal Vadisi deve formundaki peri bacalarının olduğu yer. Bu bölgede her vadinin kendine has bir özelliği var Dervent yani Hayal Vadisinin de özelliği buradaki peribacalarını çeşitli hayvanlara benzetmek mümkün.
Zelve'ye 1 km. kalınca, bir tepeyi aştığınızda karşınıza, 3-4 kafalı peribacaları ve harikulade manzarasıyla Paşabağı çıkıyor. Üzüm bağlarının ortasında bulunan bu çok başlı peribacaları, içlerine oyulan küçücük odalar ve bu odalara çıkabilmek için oyulmuş, kenarında tutunmayı sağlayan küçük oyukları olan bacalarıyla Hristiyan keşişlerin, inzivaya çekilmek için tercih ettikleri bir mekan olmuş.
Doğa yürüyüşü için ideal yerlerden biri de bu vadi. Ayrıca kayalara oyulu çilehane, şaraphane ve kiliselerle dolu bir yer.
Kırmızı türf yapısıdan dolayı gün batımı ve gün doğumunda çok güzel bir kızıl renge bürünür. Bu vadinin içine sadece yaya veya bisiklet ile girebilirsiniz.
Asıl adı Bağlıdere Vadisi iken Aşk Vadisine dönüşmüş. Sebebiyse bu vadide evlilik tekliflerinin yapılmasıymış. Kapadokya’da Aşklı Meşkli Bir Rota denince aklımıza gelen tek yer ise bu vadi.
Çok ünlü olmasa da devamındaki Üzengi Vadisi ile birlikte 6 kilometrelik bir alana yayılan Gomeda Vadisi de mutlaka ziyaret edilecek vadiler listesine alınmalılar.
Yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki bu vadinin özelliği peri bacalarını tüneller ile buluşturmasıdır. Vadide yürüyüş boyunca doğanın ve insan elinin açtığı muazzam tünellerden geçersiniz.
Göreme Açık Hava Müzesi içindeki bu vadide kuş gözlemciliği yapılabilir.
Yükseklerde yer alan bir vadi olduğundan peri bacalarını tepeden görme şansına sahip olursunuz.
Kapadokya’nın en çok bilinen vadilerinden biridir. Bir kanyon olan Ihlara 15 kilometrelik ve yer yer 100 metrelik bir derinliğe sahiptir. Hemen yakınında bulunan ve eski bir volkan olan Hasandağı'ndan çıkan bazalt ve andezit yoğunluklu lavların soğumasıyla ortaya çıkan çatlaklar ve çökmeler sonucunda, yine Hasan ve yanındaki Melendiz Dağlarından çıkan Melendiz çayının bu çatlaklarda kendine bir yatak oluşturarak derinleştirmesi neticesinde ortaya çıkmış bir kanyondur. Tabiatın yer yer 150 metreye varan derinlikte açtığı bu kanyonun dik yamaçları, yine Hıristiyanlar tarafından oyularak çok sayıda kiliseler ve tünellerle birbirlerine bağlanan yerleşim yerleri yapmışlar.
Adından da anlaşılacağı üzere ismini insanların kayalara oydukları güvercin yuvalarından alıyor. Yine vadinin içlerine araç ile girilemiyor. Yürüyüş veya bisiklet ile vadiyi keşfetmek en güzeli.
Kapadokya Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri’yi de içine alan çok geniş bir alandan oluşmaktadır. En çok ziyaret edilen ilçeler ve bölgeler ise; Avanos, Çavuşin, Göreme, Gülşehir, Hacıbektaş, Mustafapaşa, Uçhisar ve Ürgüp’tür.
Nevşehir'in 18 km. doğusunda yer alan bu Avanos'un hemen yakınındaki 32 m. yüksekliğindeki Çeç tümülüsünün, Gordion, Nemrut Dağı ve Karakuş (Adıyaman) gibi bir kral mezarı olduğu düşünülüyor. Ancak, kazı çalışması yapılamadığı için tümülüs hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değiliz. Avanos'ta bulunan Kapadokya'nın en eski kiliselerinden olan Yamanlı Kilise birkaç yıl önce Avanos Belediyesinin aldığı bir kararla Vatikan'dan gelen temsilcilerin de bulunduğu bir törenle ibadete açılarak bölgeye gelen dini grupların hizmetine sunuldu. Avanos, çanak-çömlek yapımcılığı ile ünlü. Bölgede, antik çağlardan beri var olan çanak-çömlek yapımcılığı Avanos halkına miras olarak kalmış. Bölgede 200'den fazla çanak-çömlek atölyesi bulunuyor. Ayrıca, halı dokumacılığının da en yaygın olduğu yer Avanos'tur.
Göreme'den Avanos'a giderken 3 km. sonra sağda bulunan Çavuşin Köyü'nde , yakın zamanlara kadar kullanılmış olan ve yarısı kayadan oyma, yarısı kesme taşlarla yapılmış olan bir camisi bulunuyor. Ayrıca bölgenin en büyük kilisesi kabul edilen, ne yazık ki hiçbir koruma altında olmadığı için büyük ölçüde tahribata uğramış olan Çavuşin Kilisesi de burada.
Nevşehir'e 10 km. uzaklıktaki Göreme kasabası Nevşehir-Ürgüp-Avanos üçgeni arasındaki etrafı vadilerle çevrili bölgede yer alıyor. Orta çağın başlarında, Hıristiyanlar için önemli bir dini merkez olan Göreme, 11 ve 13. yüzyılda bir başpiskoposluk merkeziymiş. Bu nedenle Göreme ve çevresinde çok sayıda dini yapılar mevcut. Göreme Açık Hava Müzesi volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısı içerisinde Bizans Kilise mimarisi ve Hıristyan tarihinden önemli bir devri sergiliyor. Bölgenin özelliklerinden dolayı burada yaşayanlar savaşların etkilerinden, merkezi idarenin otoritesinden uzak kalmayı başarabilmişler.
Kızılırmak'ın batı kenarında kurulmuş olan Gülşehir, Aksaray-Kayseri kervan yolu üzerinde bir durak olmuş Osmanlı Sadrazamı Karavezir Mehmet Seyyid Paşa da Gülşehir'e yapmış 30 haneli Gülşehir'i bir külliye ile donatmış. 18. yüzyıla ait olan Külliye cami, medrese ve çeşmeden oluşuyor. İlçede Rumlar ve Türkler mübadele zamanına kadar birlikte yaşamışlar. Gülşehir'e 3 km. uzaklıktaki Açık Saray Ören Yeri, tüf kayalar içine oyulmuş sayısız mekanları, Roma Dönemi kaya mezarları, 9. ve 10. yüzyıla tarihlenen kaya kiliseleri görülmeye değer.
Nevşehir'e 46 km. uzaklıkta olan Hacıbektaş, Kırşehir yolu üzerinde bulunuyor. Hacı Bektaş Veli'nin dergahının bulunduğundan bu ilçenin din turizminin bir başka türünü, Müslümanlığı ilgilendiren yönü var. Burada her yıl 16-18 Ağustos tarihlerinde Hacıbektaş Alevi şenlikleri düzenleniyor.
Mustafapaşa'da 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına tarihlenen Rumlardan kalma çok sayıda, taş işçiliğinin ve süsleme sanatının zengin örneklerini içeren evler bulunuyor. Son zamanlarda, bir televizyon kanalında yapılan dizi film ile gündeme oturan ''Asmalı Konak'', yani "Old Greek House" da bunlardan biri. Ancak konağın içine girip gezmeniz biraz zor çünkü hemen hemen bütün odaları kilitli. Mustafapaşa'nın batısında yer alan Gomeda Vadisi, jeomorfolojik açıdan Ihlara Vadisi'ne benzemektedir.
Nevşehir'e 7 km. uzaklıkta bulunan Uçhisar kasabası, merkezdeki bölgenin en yüksek kaya kütlesinin içine ve çevresine oyulmuş olan kilise, manastır ve sayısız kaya evleriyle ünlü. ''Kale'' adı verilen bu kaya kütlesinin üstüne çıkıldığında, Avanos'a kadar olan bütün vadi ayaklar altında kalıyor.
Nevşehir'in 20 km. doğusunda olan Ürgüp ilçesi, Kapadokya'nın en önemli yeri desek yalan olmaz. Burası en önemli turizm merkezlerinden biri. Ürgüp ve çevresindeki bilinen ilk yerleşim, antik adı Tomissos olan Damsa Çayı'nın doğusundaki Avla Dağı etekleridir. Bizans döneminde de önemli bir dini merkez olan Ürgüp, çevresinde bulunan yerleşim yerlerindeki ve vadilerdeki kilise ve manastırların piskoposluk merkezi durumundaydı. Ürgüp ilçesine bağlı Karain Köyü’nün saklı kalmış etkileyici hikayesine göz atmayı unutmayın. Buranın en yüksek tepesi Temenni Tepesi’nden Erciyes Dağı görülebiliyor. Tepeye girişte bir türbe var ve insanlar buraya dilek dilemek için bez bağladıklarından bu tepenin adı Temenni Tepesi olarak kalmış. Tepenin ortasındaki kümbet ise Tahsin Ağa Halk Kütüphanesi. Kütüphane ilçe merkezine taşınmış ancak burada da bazı eserler bırakılmış.
Kapadokya sade bir yürüyüşe çıktığınızda bile sizi büyüleyecek bir yer. Muhteşem noktalardan günbatımları ve gündoğumları gözlerinize eşsiz bir ziyafet sunacaktır. Yogaya veya meditasyona ilginiz varsa açık havada yoga için de kendinize zaman ayıracağınıza eminiz. Gezilip görülmesi gereken yerlerin yanı sıra bu masalsı bölgenin keyfine varabileceğiniz özel bir kaç aktiviteyi sıraladık.
İşte Kapadokya gezisinde mutlaka yapın dediklerimiz:
Genelde iki günlük hafta sonu rotalarıyla hayatınıza bir şeyler katmak için çabalayıp duruyoruz. Ancak Kapadokya için iki günün yeterli olmayacağı kanaatindeyiz. Bu nedenle, patronlarınızdan küçük bir ricayla, Cuma gününü size bahşetmelerini isteyin. İşte 3 günlük tatil önerisi: Kapadokya.
1. Gün: Perşembe günü iş çıkışı atlayın bir Nevşehir uçağına. Dilerseniz Nevşehir Havalimanı'na, dilerseniz de Kayseri Erkilet Havalimanı'na uçabilirsiniz. Nevşehir Havalimanı – Kapadokya arası 30 km, Kayseri Havalimanı – Kapadokya arası ise 100 km. Sonrasında ise ‘Kapadokya Otelleri’ arasında bütçenize en uygun olanında rezervasyon yaptırın. Akşam otelinize yerleştikten sonra dilerseniz biraz civarı turlayın. Tesis yetkilisinden çevre hakkında birkaç bilgi edinin. Ve hafızalarınızdan silinmeyecek bu harika rota için biraz enerji toplamak adına güzel bir uyku çekin.
2. Gün: Sabah erkenden kalkın ve otelinizde güzel bir kahvaltı yapın. Kahvaltının ardından ilk durağınız, gördüğünüzde sizi hayrete düşürecek güzellikteki Göreme Açık Hava Müzesi. Burası oldukça büyük bir yer ve neredeyse yarım gününüzü alacağı kanaatindeyiz. İçeride ilk Hristiyanlık dönemine ait birçok kilise bulunuyor. Gezmenizi tavsiye ettiğimiz kiliseler ise şu şekilde; Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise, Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise ve Aziz Basel Şapeli.
Göreme Açık Hava Müzesi'nden sonra, kompleksin hemen karşısında bulunan Tokalı Kilise'ye geçin. Öğle yemeğinizi civarda bulunan kafelerden birinde yedikten sonra, yürüyerek 30 dakikalık bir mesafede olan Uçhisar'a doğru yola koyulun. Elbette araç kiraladığınızı varsayarak, daha kısa bir sürede kasabaya varmış olacağınızı tahmin ediyoruz. Göreme'den de görülebilen Uçhisar Kalesi'ne çıkın. Manzaraya karşı güzel bir hatıra fotoğrafı çektirin. Akşam yemeği için otelinize dönün. Gece çok fazla vakit kaybetmemenizde ve hemencecik uykuya dalmanızda yarar var. Zira ertesi gün, gün doğumundan önce uyanmanız gerekecek.
3. Gün: Kapadokya Balon Turu dediğimiz şey biraz pahalı. Ancak emin olun ki, yaşayacağınız deneyim bu fiyata değer. Balon turu yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Gün doğumunun o enfes manzarası, havada uçuşan diğer balonlarla birleşince seyrine doyulmaz bir cümbüş oluyor. Peşin peşin söyleyelim, eğer Kapadokya'ya gidip de balon turu yapmazsınız, çok şey kaybetmiş olursunuz!
Adrenalin dolu bir şekilde güne merhaba dedikten sonra dilerseniz civarda, dilerseniz de otelinize dönüp kahvaltı yapabilirsiniz. Sonrasında ise Kapadokya Paşabağ Rahipler Vadisi'ne doğru yol almanız gerekecek. O meşhur Kapadokya Peri Bacaları burada göğe yükseliyor. Peribacalarını gördükten sonra, hediyelik eşya alışverişi yapıp, civardaki kafelerde soluklanabilirsiniz.
Öğle yemeği için bizim tavsiyemiz Avanos'a gidip, lezzetli bir testi kebabı yemeniz yönünde olacak. Ayrıca burada çömlek yapımlarını seyredebilir, hatta bir tane de kendiniz ya da sevdiğiniz biri için yapabilirsiniz. Sabahın ilk ışıklarında uyandığınızı varsayarsak, vücudunuz uykusuzluktan kırılıyordur muhtemelen ancak elinize Kapadokya şarabı alıp, Panoramik Tepe'de günbatımını seyretmeden buradan dönmenize içimiz el vermez. Hayatınızın en keyifli dakikalarını yaşayacaksınız burada, hiç şüpheniz olmasın. Sonrasında ise otelinize dönüp, bir güzel dinlenebilirsiniz.
4. Gün: Gezinizin son gününde, erken kalkıp kahvaltınızı yapın. Otelden çıkışınızı yapın ve valizlerinizi aracınızın bagajına yerleştirin. Sonra da doğruca Derinkuyu Yeraltı Şehri'ne gidin. Bir rastlantı sonucu bulunan bu yeraltı şehri, 8 katlı ve oldukça büyük. Eğer karanlık ve dar yerlerden korkuyorsanız, bu rotayı es geçebilirsiniz. Zira iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği tünellerden geçeceğiniz gizemli bir yolculuk sizi bekliyor olacak burada.
Derinkuyu Yeraltı Şehri'ni gezdikten sonra, son durağınız Ihlara Vadisi. Güzel haber, burada Müze Kart geçiyor. Yüzlerce kilise ve enfes doğal güzelliklerle dolu bir vadi olan Ihlara'da, Yılanlı Kilise, Ağaçaltı Kilisesi, Sümbüllü Kilise ve Kırkdamaltı Kilisesi gezmenizi tavsiye ettiğimiz kiliselerden. Artık vakit bolluğunuza göre seçim yapabilirsiniz.
Bu muhteşem geziyi Melendiz Çayı üzerinde kurulu kulübelerde bol köpüklü bir kahve içerek sonlandırabilirsiniz. Evet, maalesef artık geri dönüş vakti geldi.
Kapadokya dört mevsim ziyaret edilecek bir bölge hiç şüpheniz olmasın. Her mevsim farklı bir yüzünü görüp farklı bir deneyim yaşamanız mümkün. Size tavsiyemiz Kapadokya seyahatinizi siz nelerden, hangi mevsimden hoşlanıyorsanız ona göre programlamanız. Mesela Kapadokya’da balon turu yapacaksanız yaz aylarını tercih etmelisiniz. Bisiklet ile tur yapmayı düşünüyorsanız bahar ve yazları en güzel zaman olacaktır. Ancak aklınızdaki karlar altında romantik bir tatil ise elbette kış ayını tercih etmelisiniz. Bu arada bahar aylarında özellikle festival döneminde Kapadokya'da adeta bir cümbüş yaşanıyor bizden söylemesi. Böyle bir geziyi 4 ya da 5 kişilik yakın arkadaş grubunuzla oldukça eğlenceli bir hale getirebilirsiniz.
Yola çıkmadan önce Kapadokya hava durumunu mutlaka kontrol edin. Rahat ayakkabılar tercih edin. Hediyelikler ve şarap alışverişi için valinizde fazladan yer bırakmaya çalışın. Son olarak, fotoğraf makinenizi ve yedek pillerini yanınıza almayı sakın unutmayın. Şimdiden keyifli bir tatil geçirmenizi dileriz.
Kapadokya yöresi, uluslararası gastronomi festivali düzenlenen Gaziantep ilimiz kadar meşhur ve çok çeşitli bir mutfağa sahip değil. Ancak sadece bu yöreye özgü tatlara evsahipliği yaptığını da unutmamalıyız. Mesela Kayseri Mantısını duymayan kalmamıştır. Peki Nevşehir Mantısını duydunuz mu? Ekmek hamuru ile kıymalı soğanlı bir rulo olarak fırında pişirilen ve daha sonra dilimlenen mis gibi kokan bir mantıya kim hayır diyebilir. Peki Kaymaklı’da kuru kaymak yiyebileceğinizi söylesek. Bağları ile ünlü Kapadokya ayrıca sarmalık yapraklarıyla da ünlüdür hatırlatalım. Her ne kadar Yozgat iline özgü olsa da Avanos çömleğinde Testi Kebabını da unutmamak lazım.
Elbette Kapadokya restoranlarının menüsü bu yazdığımız minik notlardan çok daha zengin. Sevgiliniz ile Kapadokya’da romantik bir hafta planladıysanız ‘Kapadokya’nın En Romantik 5 Restoranı’ yazımızı okumadan akşam yemeği planı yapmayın.
Kapadokya tekrar tekrar söylediğimiz üzere çok geniş bir alana yayılıyor. Dolayısıyla bu bölge, araç kiralamadıysanız veya kendi aracınızla gelmediyseniz kolay değil. Otelinize karar verirken konumunu stratejik olarak düşünmeniz gerekir. Yani ziyaret etmeyi planladığınız noktalardan çok uzakta konaklamamalısınız. Ürgüp, Göreme, Avanos, Uçhisar ve Ortahisar otel seçmek için en iyi noktalar. Gelelim konseptlere, Kapadokya’ya buranın size sunduğu eşsiz deneyimleri yaşamaya geldiniz değil mi?
Kış aylarındayız, ancak bizde düğünler azalsa da bitmez. Sevdiğiniz kişi ile hayatınızı birleştirmenin arefesindesiniz ve bu mutlu beraberliğinizi romantik ve unutulmaz bir balayı ile taçlandırmak istiyorsunuz. Hayal gibi bir balayı destinasyonu için Kapadokya Balayı Otelleri sayfamıza bir göz atmanızı tavsiye ederiz.