2200 yıllık Petra Antik Kenti'nde atılan her adım, dönülen her köşe, takip edilen her patika sizi yeni bir kaya mezarına ya da kült merkezine götürüyor. Her köşesi sürprizlerle dolu bu kentin. Kent içerisinde gezerken ve gizemli yapılara bakarken zaman zaman bu görkemli mimariye hayran kalıyorsunuz. Zaman zaman da bu topraklarda yaşayanların nasıl olup da bir anda arkalarında hiç iz bırakmadan ortadan kaybolduklarına dair düşünüyorsunuz.
{facility:0}''Petra Antik Kenti hangi uygarlığa aittir?'' diye merak ediyorsanız; Ürdün'ün saklı bir kanyonunda milattan önce Nebatiler tarafından yapılmıştır. Bir dönem tarihin tozlu sayfalarında kayboluyor ve kayıp kent Petra, on sekizinci yüzyılda yeniden keşfediliyor. Nefes kesici görünümü, heybeti, gizemi, gün ışığına göre değişen kayalarının renkleri ile dünyanın en ünlü yapıları arasında yerini alan Petra'nın bilinmeyen arka yüzünü bizlerle birlikte gelin siz de yeniden keşfedin.
''Petra Antik kenti ne zaman kurulmuş?'' sanırız Petra'yı ziyaret etmeden önce ilk sorulan sorulardan birisi. Eski el yazmalarında Yunanca taş anlamına gelen Petra adıyla söz edilen bir zamanların antik başkenti burası. Petra da tam olarak anlamını karşılayan bir şehirdir. Bulundukları dönem için oldukça geniş bir coğrafyada yaşayan Güney Ürdünlü bir Arap topluluğu olan Nebati halkının şehirlerinden biri olan Petra, taş kelimesinin hakkını vererek gün ışığında renkleri değişen kayalık kanyonun ortasında, saklı yolların ardında, kayaların içine yukarıdan aşağıya doğru oyma yöntemi ile kazıyarak inşa edilmiş. {ad:0}
Petra, Nebati İmparatorluğu ile birlikte büyüyüp gelişti. Yıllar geçtikçe kuruluşundan itibaren büyüyen krallık bölgeden geçen ticaret yollarını da kontrol etmeye başlayarak bu topraklarda MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında burada muhteşem bir kent kurdular. Kurdukları bu kenti de krallığın ticaret merkezi haline getirdiler.
Ticaretle gitgide zenginleşen Petra, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne hatta Gazze’den Şam’a kadar ticarette önemli bir kavşak noktası haline döndü. Böylece Arabistan, Mısır, Suriye, Hindistan, Yunanistan ve Roma’yı birbirine bağlayan bir yer oldu. Bu sırada batıda Romalılar ve Yunanlılarla ve doğuda da Perslerle ticaret yapmaya başladılar.
Krallık böylece ticaretten elde ettiği yüksek gelirle kumtaşı kayalıklara kendileri için oldukça görkemli ve gizemli bir şehir inşa ettiler. Tüm heybetiyle günümüze kadar gelmeyi başaran bu görkemli antik kentinin tespit edilebilen inşası 500 yıl kadar sürmüş.
İnşasının bitmesi 500 yıl süren Petra Antik Kenti oldukça korunaklı bir yerde. Korunaklı diyoruz çünkü; şehre ulaşmak için Siq adı verilen yer yer birkaç metreye kadar daralan bir vadiden kente ulaşılıyor buraya. Görkemli bu kent dar geçitlere sahip bu vadinin, yaklaşık 1 km içerisinde bulunuyor. Böylesine gizli bir yerde bulunan kent krallığa şehrin korunması konusunda çok büyük avantajlar sağlıyor. Ayrıca vadide bir yandan kent inşa edilirken bir yandan da inşa edilmiş olan antik çağ barajı da, şehrin su ihtiyacını karşıladığı gibi bu görkemli kenti su baskınlarına karşı da korumuş. ''Petra Antik kenti nerede?'' sorusunun cevabı ise: Ürdün.
Nebati Krallığı hüküm sürdüğü yıllar boyunca Petra’nın yumuşak, güneşin açısına göre rengi pembe, kırmızı, turuncu ve sarıya dönüşen kumtaşı kayalarına anıt mezarlar, görkemli tapınaklar, kaya mezarlar, evler, ticarethaneler yaptılar. Bu eserler ilk zamanlarda daha çok Mısırların ve Asurluların yapılarına benzemekteydi. Sonrasında ise ticaretle birlikte doğan etkileşimle eski Yunanlılardan ve Romalılardan esinlenmişler.
Antik kentte dikkat çeken en görkemli yapılar, Al Khazneh (Hazine), Roma tarzında inşa edilmiş Amfitiyatro, Ad – Deir Manastırı, kayalara mezarların bulunduğu geniş kanyon Street of Facades, Kraliyet Mezarları, Hz Musa’nın Kardeşi Harun’un Mezarı (Aaron’un Mezarı). Bu görkemli ve şahane yapıtların çok büyük bölümü günümüze kadar ayakta kalarak gelmeyi başarabilmişlerdir. Eserlerin günümüze kadar korunarak gelmesinin temel nedeni ise; bölgenin hava olaylarına özellikle de yağmura maruz kalmamasıdır. Öyle ki konum olarak Petra Antik Kenti fazla yağış alan bir konumda olsaydı kayaya oyulmuş eserlerin büyük bir bölümü suyun etkisiyle ufalanarak yok olurdu.
Böylesine bir zenginliğe ve görkeme sahip olan şehir dikkatleri üstüne çekmeye başlıyor ve kaçınılmaz sona doğru ilerliyor. Çevredeki uygarlıkların ve imparatorlukların göz diktiği krallıkta savaşlar baş gösteriyor.
Petra'nın kurucusu olan Nebatiler yaşanan savaşlar sonucunda M.S. 106 yılında Romalılara yenilerek yıkılmışlar ve kenti Roma İmparatorluğu'na teslim etmişler. Bu tarihten sonra Romalıların yönetimindeki görkemli şehir Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı benimsemesi ile tam bir Hıristiyan kenti olmuş.
Romanın ikiye ayrılması ile Bizans egemenliğinin hüküm sürdüğü topraklar yaklaşık 300 yıl sonra İslamiyet'le tanışır. 661’de Emevi Uygarlığı, 750 yılında ise Abbasi Uygarlığı renkli ve görkemli bu şehri ele geçiriyor.
Petra'da yaşanan bu hakimiyet savaşları, sürekli değişen dengelere bir de sık sık bölgede meydana gelen depremler, dünyadaki ticaret yollarının da yer değiştirmesi eklenince Petra’nın ticaretteki öneminin yanında tarihi önemi de kaybolmaya başlıyor. Yine hazin bir son ve Petra Antik Kenti yavaş yavaş kaderine terk ediliyor. Tam olarak kesin tarihi bilinmese de 1300’lü yıllarda bu görkemli şehrin tamamen terk edildiği düşünülüyor. Bu terk edilmişliğin etkisiyle antik Petra kenti uzun süre üzerinde insan yerleşimi bulunmadığı için de günümüze kadar hiçbir tahribata uğramadan gelebilmeyi başarmıştır.
Yaşanan tüm bu olumsuzluklarla gözden düşen Petra, zaman içerisinde terk edilmesinin yanında tüm dünya tarafından unutulup gitti. Nebatiler ise ardında bu kayıp kenti bırakarak yeryüzünden tamamen silindiler.
Petra Antik Kenti tarih sahnesinden silinmesinden yaklaşık 1000 yıl sonra çoğu Ürdünlü’nün belki de bir efsane olarak bildiği ve sıklıkla anlattığı şehir, modern insanlık tarafından ancak 1812’de maceraperest gezgin İsviçreli Johann Burckhardt tarafından yeniden keşfedildi. Bu keşifle birlikte kayıp kentinadı batıya duyurulmuş oldu. Böylece Petra o dönemden itibaren eski parlak günlerine dönemese de turistlerin akın akın keşfetmeye gittiği bir yer.
Petra'da ayakta kalan en büyük ve en görkemli yapı: El Hazne. Petra'daki hiçbir yapıda El Hazne'deki mükemmellik yok. Çok yönlü bir mühendislik harikası olarak nitelendirilen El Hazne, 12 katlı bir binanın yüksekliğine sahip. Günümüzde ise uzmanlar neredeyse 200 yıldır inşaatının ardındaki mühendislik dehasını ve neden yapıldığını anlamak için uğraşıyordu. Ortaya atılan teoriler sürekli çürütülüyor ve değişiyor. Böylesine çorak bir çölde neden böyle görkemli bir yapı inşa edilmişti?
Cevap; son yapılan araştırmalar ile bu gizemli yapı yüzeyinin 6 metre altında kazı yapıldı ve 4 gömü odası bulundu. Bu odaların içinde ise 11 kişinin kemiklerine ulaşıldı. Böylece birçok bilgi daha ele geçti ve geçmeye devam ediyor.
El Hazne'nin bir anıttan çok daha fazlası. Altında bir mahsen saklayan bir mozole…
1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan görkemli şehir Petra, 2007 yılında oluşturulan Dünyanın Yeni Yedi Harikası arasında yer almıştır.