Marmara Bölgesi’nin Trakya tarafında konumlanan Kırklareli için sakin, kendi halinde, halis munis gibi tanımlar kullansak da yeridir. Trafiğin olmadığı, olsa da kolayca açıldığı Kırklareli’nde canhıraş kornaların gürültüsü, bir yerden bir yere yetişmenin telaşı yok. Şehrin merkezi o kadar küçük ki, adres ararken kaybolma, navigasyon açma gibi kafa karıştıran bir olayı da yok. Her şehrin çoğu zaman tanımlanamayan sadece hissedilen bir enerjisi vardır ya hani, Kırklareli için de biraz huzur, biraz sadelik diyelim. Ve İstanbul’un hemen yanı başındaki şehri keşfetmek için ayçiçekleri eşliğinde keyifli bir kültür – doğa rotası çizelim! Haydi gezmeye!
{facility:0}Kentte yaşayanların tümü mutlu mu, mutluluğun ülke çapında bir pivot tablosu var mı bilmiyoruz. Ama Kırklareli’nin mutlu insanlar kenti olduğu Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından da tescilli. Yaşadığımız çağın en zor kazanılan becerisi olan sakinlik bu şehrin genetiğinde var. Caddelerinde yürürken, kalabalığına karışırken de insanların gülen yüzlerinden buranın gerçekten mutlu bir şehir olduğunu zaten anlıyorsunuz. Sakinlik eşittir huzur, huzur eşittir mutluluk diyelim ve Kırklareli’nin reçetesinin formülünü de en kısasından böyle özetleyelim.
{ad:0}Kırıkkale ile çokça karıştırılan bir şehir olan Kırklareli’nin adı Bizans döneminden yadigar. Eskiden bir mabetler diyarı olan ve ‘kırk kilise’ anlamına gelen "Saranta Ekklesies" adıyla anılan şehirde artık 40 kilise göremeseniz de yer altının, kiliseleri birbirine bağlayan tünellerle dolu olduğuyla ilgili birçok rivayet duyabiliyorsunuz. Türklerin 40 şehit vererek fethettiği şehrin adı 1924 yılında Kırklareli olarak ilan edilmiş. Şehrin gezi rotasında bulunan Kırklar Camii ve Kırklar Şehitliği’nin isimleri de fetih döneminde kaybedilen askerlerin anısına ithafen verilmiş.
Şehir aslında kültür gezilerinin yanı sıra doğa gezileri için de çok elverişli bir rota. Tümüyle bir şehir keşfi yapmanız ve biraz kalıp, biraz deneyimleyerek bu keşfin tadına varmanız da sizin ona ayıracağınız zamana bağlı. Festivallerine katılayım, yağlı güreşleri izleyeyim, gitmişken denize de gireyim derseniz mayıs ile eylül arasındaki aylar en keyifli zamanlar. Ama bir gezgin sözü der ki; gezmek için en münasip zaman, yollara düşmek için en müsait olduğunuz zamandır!
Osmanlı döneminden kalma bir binada konumlanan Kırklareli Müzesi’ni görebilir; hem arkeolojisi hem de etnografyasıyla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz. Ayrıca yine Osmanlı döneminden kalan camiler, sebiller, hamamlar, köprüler ve türbeleri de ziyaret edebilirsiniz. Ama merkezde konumlanan en önemli eserler ne, nereleri görmek gerekir derseniz işte size birkaç öneri;
Hızır Bey Camii şehrin merkez rotasının en eski eserlerinden biri. Çarşı içindeki camiyi diğer camilerden ayrı kılan özelliği Avrupa’daki en eski cami olarak tanınıp bilinmesi. Öyle ki tarihi 14. yüzyıla (1383), Erken Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanıyor. 1000 kişinin aynı anda ibadet edebileceği kadar geniş olması sebebiyle Büyük Camii olarak da biliniyor. 19. yüzyılda onarımdan geçirilen bu kalender yapı hala ibadete açık ve Cumhuriyet Meydanı yönüne bakan tarihi çeşmesiyle de (bu çeşmeye Alman Çeşmesi de deniyor) şehir rotasının gezilip görülesi yerlerinden.
Kadı Camii yine şehrin merkezinde konumlanan ve 1577 yılına tarihlenen bir Osmanlı eseri. Adını ise çok ilginçtir ki yapıldığı dönemde çok yakın konumunda inşa edilen ve kadıların yargıç olduğu bir mahkeme salonundan alıyor. 200 kişi kapasiteli bu küçük cami de Hızır Bey Camii gibi ibadete açık.
İstasyon Caddesi sessiz sakin Kırklareli’nin en hareketli yeri. Adını şimdilerde kullanılmayan tren istasyonundan alan ve gençlerin, genç kalanların enerjileriyle renklenen cadde, boylu boyunca uzanan kafeleriyle de şehir sakinlerinin buluşma noktası. 400 metrelik trafiğe kapalı yolda yürürken kendinizi bir öğrenci şehrinde ya da küçük bir Avrupa kasabasında hissedebiliyorsunuz. Girişinde ise kocaman harflerle şehrin sloganı yazıyor "Mutlu İnsanlar Kenti Kırklareli!"
Takip edenler bilirler, ülkemizin ilk cittaslow’u İzmir’in Seferihisar ilçesi. Bir sakinlik ve düzen belgesi olan Cittaslow unvanını Seferihisar’dan sonra alan ilçelerden biri de Kırklareli’ndeki Vize. Ülkemizde henüz kimseciklerin dikkatini çekmeyen bu şirin ilçenin M.Ö. 4000’li yıllarda başlayan serüveninin Bizans dönemiyle harmanlandığı köklü bir tarihi var. İsmi mitolojideki kaynak perisi Byzia’dan esinlenerek konulan Vize’yi gidip görmeniz için de hem doğal hem de tarihi öneme sahip onlarca neden var. Vize rotasına tarih noktalarından başlayıp, mevsim yazsa biraz da kıyılarına uzanmaya ne dersiniz?
Küçük Ayasofya Kilisesi, ilçenin merkezinde yer alıyor. Bu küçük kilise dile kolay VI. yüzyılda İmparator Jüstinyen döneminde inşa edilmiş. Osmanlılara gelindiğinde ise Gazi Süleyman Paşa kiliseyi camiye çevirmiş. Yakın zamanda restore edildiği için sağlam bir görünüme sahip yapı halen de cami. Eskiye dokunmak ya da tarihe ışınlanmak için es geçmeyin diyoruz.
Aya Nikola Manastırı Kıyıköy tarafına yakın bir konumda bulunuyor. Manastır, Küçük Ayasofya’yla aynı yaşta, M.S. VI. yüzyılda kayalara oyularak yapılmış. Şapeli, keşiş odası gibi bölümleri görünce sizi çok şaşırtmasa da mimarisindeki fark görülmeye değer. Madem geldiniz şöyle tarihi bir fotoğraf çektirmek de yakışır!
İlçede ayrıca Roma döneminden kalmış ve sur kalıntılarıyla yaşayan bir kale ile restorasyona ihtiyaç duyan bir antik tiyatro da var. Mavinin ve yeşilin her tonuyla bezeli Vize’nin doğasında ise kıyıların ayrı bir yeri var.
Kıyıköy, tarihi Ceneviz surlarıyla çevrili bir ilçe. Yaz günlerinin en popüler noktalarından biri ve sadece deniziyle güneşiyle değil, Papuçdere’nin siluetine kattığı manzarasıyla da ünlü.
Kıyıköy’e çok yakın konumdaki Selvez ve Panayır İskelesi koylarında ise karavan ya da çadır kampı yapabiliyorsunuz.
Şehrin en özel, en farklı yerlerinden olan İğneada Longozu Demirköy ilçesinde, Bulgar sınırına yakın, merkeze ise yaklaşık 100 km uzaklıkta konumlanıyor. Su basmış orman görünümüyle pastoral bir tabloyu hatırlatan İğneada Avrupa’nın en büyük longozu olması açısından önemli. 10 kilometrelik geniş kumsalında denizin tadını çıkarabiliyor, kuşları gözlemleyebiliyor, kano yapabiliyor, dağ bisikleti sürebiliyor, ata binebiliyor, limandaki fener de dahil binlerce farklı kare fotoğraf çekebiliyorsunuz. Bu kadar aksiyonlu ama bir o kadar da güzel doğasına ek olarak burada balık yemenin ayrı bir keyif verdiğini de eklemeden geçmeyelim. İğneada'da konaklama seçenekleri arıyorsanız İğneada otelleri sayfamıza göz atabilirsiniz.
Trakya bölgesinin tek gezilebilen mağarası olan Dupnisa Mağarası iki kata yayılan geniş salonlarıyla yeni bir parti trendi ya da yer altı oteli konseptine çok uygun desek de şaka! Öylesine güzel ki bırakın insan doldurmayı, tek başına gezerken bile doğallığına zarar veririm diye çekiniyorsunuz. 3.000 metrelik uzunluğuyla epeyce yol yürüten mağaranın içindeki kaynak, dereleri besliyor. Sarkıt ve dikitlerinden çok etkileneceğiniz Dupnisa Mağarası şehrin Demirköy ilçesinin Sarpdere köyünde bulunuyor.
Gezi planınıza başlamadan önce Kırklareli otel seçeneklerini incelemek isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz. Kırklareli’nin mutluluğuna bulanmış bol keşifli günlere…