Kış mevsimi, kuzey yarımkürede 21 Aralık ile 20 Mart arasında meydana gelen, hem doğada hem de insan yaşamı üzerinde büyük etkiler bırakan mevsim olmasıyla biliniyor. Kış aylarında özellikle kutup bölgelerinde ekosistem tamamen değişime uğrar. Neredeyse her hayvan türü yıllar boyunca bu zorlu koşullara adapte olmak için evrimleşmiş, üreme ve göç dönemlerini kış mevsimine göre adapte etmişler. Kış mevsimi, Dünya’nın Güneş etrafındaki hareket yörüngesinin dışbükey şeklini aldığı, aynı zamanda “Periapsis” durumu olarak da bilinen zaman aralığında gerçekleşir. Günlerin daha uzun gecelerin daha kısa olmasının sebebi de bu yörünge üzerinde Dünya’nın, Güneş ışınlarına daha farklı bir açıdan maruz kalması.
{facility:0}Türkiye’de ağır kış koşullarına genel olarak en fazla Doğu Anadolu Bölgesi’nde rastlayabiliriz. Örneğin Erzurum, Kars gibi illerde kar kalınlığı 1 metreye kadar ulaşabilir, hava durumu da -30 derecenin altına kadar düşebilir. Hicri takvime göre 22 Aralıktan 31 Ocağa kadar olan zaman aralığı “Erbain” olarak adlandırılmakta. Erbain, kışın en soğuk 40 gününü ifade etmek için kullanılan, dilimize Arapçadan geçen bir sözcük. Yani asıl kış soğuklarının yılbaşından sonra başladığını söyleyenler aslında pek de yanılıyor sayılmazlar. Doğanın beyaza boyandığı, birbirinden ilginç olayların meydana geldiği kış mevsimleri hakkında az bilinen bilgileri ve olayları bu yazımızda sizinle paylaşıyoruz.
Kış aylarında Kuzey Kutbu’nda İngiltere’nin yüzölçümünün yaklaşık 8 katı büyüklüğünde denk düşeni okyanus yüzeyi buz tutmakta. Doğada gelen bu büyüleyici olayın sonucunda ekosistem, oldukça derinden etkileniyor. Zaman zaman yüzeyde nefes alması gereken yunus, balina gibi su canlıları daha uzak sulara göç ediyorlar. Aynı zamanda buz tutan bu kütlenin alt tabanında, buzulların güneş ışınları sayesinde eriyip donmaları sonucu farklı alüvyonlar meydana geliyor. Mnemiopsis, bir diğer adıyla Deniz Cevizi gibi büyüleyici sualtı canlıları bu alüvyonlardan beslenerek yaşamlarını sürdürüyorlar.
Yüzeydeyse bu donma, tam anlamıyla buzdan oluşan çöllerin meydana gelmesini sağlıyor. Yeteri kadar hızlı bir şekilde yaşamın olduğu yerlere doğru göç edemeyen hayvanlar buralarda can verebiliyor. Kış aylarında avlanmak konusunda pek şanslı olmayan kutup ayıları da bu canlılardan arta kalanları aramak için seyrek de olsa bu bölgelere yönelebilir. Bunun haricinde pek de bir yaşam olduğu söylenemez.
{ad:0}Dünya’nın Güneş etrafındaki yörünge hareketi genel bilinenin aksine daire şeklinde değil. Dolayısıyla gezegenimiz ve Güneş arasında sabit değil değişken uzaklıklar gözlemlenmekte. Fakat kış aylarında Dünya Güneş’ten uzaklaşır mı? Sorunun cevabı hayır. Aksine; kış ayları gezegenimizin Güneş’e en yakın olduğu zamana denk gelir. Havaların bu denli soğuması da uzaklıkla değil güneş ışınlarının dünyaya ulaştığı açıyla ilgili. Yaz aylarındaysa tahmin edilebileceği gibi Güneş’e en uzak konumda yer alırız. Peki sıcaklık ve soğuklar neden Güneş’e olan uzaklıkla ters orantılı? Çünkü dünyanın yörüngedeki konumu mevsimleri belirlemez. Aksine yeryüzünün ekseni bunu yapar.
Kış aylarıyla birlikte içimize çöken ağırlığı hepimiz biliriz ve evet, mevsimlerin insan psikolojisi üstünde farklı etkileri olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Bunun nedenleriyse oldukça ilginç. İlk neden biyolojik özelliklerimizden kaynaklanıyor. İnsan bağırsaklarında bulunan organizmalar aslında bir saate benzer. En basitinden gündüz uyanık kalmamızın ve gece uykuya dalmamızın nedeni budur. Bağırsaklar bilindiği gibi beyinle oldukça ilişkililer. Kış aylarında havaların kapalı olması, Güneş ışınlarının etkisini kaybetmesi ve günlerin kısalması gibi değişimlere iç organlarımız adapte olurken, biraz zamana ihtiyaç duyabilirler. Bu sebeple bağırsaklardaki bakterilerin bir saat gibi kendini ayarladığı sürelerde, beynimize zamanı algılayamadığımıza dair bilinçsiz olarak sinyaller göndeririz. Bu da uyku tepkileri vermemize, yorgunluk hissetmemize sebep olur. Böylelikle fiziksel ve zihinsel yorgunluk hissedip minör depresyonlar, iç sıkıntıları yaşayabiliriz. Aslında gayet normal bir durum.
İkinci sebepse kış aylarının melankoliyle birleşmiş olması. Yağmur, kar, soğuk gibi kelimeler geçmişten günümüze hep kasvetli anlamlar taşımışlar. Bu doğa olayları her ne kadar bazı kişiler tarafından sevilse de küçük bir hüznün hissedilmediğini pek söyleyemeyiz. Yine aynı şekilde uzun süre havaların kapalı olması güneş ışınlarını almamızı, hatta tüm havayı kaplayan bulutlu günlerde gökyüzünü bile görmemizi engeller. Bu sebeple de “Melankoli” yani bir sebebi olmayan, mantığa uymayan bir hüzün hissedebiliriz. Fakat bu gibi dönemler aslında kaçınılması gereken zamanlar olmamalı. Çünkü iç sıkıntısı bile aslında beynimizin bizim sağlığımız için yaptığı bir faaliyet. İnsanın kendini görmesini, kendine bakmasını ve kendi hakkında düşünmesini sağladığından dolayı bu gibi anlar da keyif alınarak yaşanılabilir. Doğanın da tıpkı insanlar gibi bazen güneşli bazense karlı havalara sahip olması, gerçekten hayranlık uyandırıcı ve ilginç bir olay.
Bu soru eski dönemlerde kutupları ilk keşfeden kişiler tarafından da tartışılmıştı. Bunun sebeplerinden biri, okyanusun donması hakkında yanlış bilgiye sahip olmaktan kaynaklanıyor. Kış aylarında kutup bölgesindeki okyanusların sadece yüzeyleri donmakta. Okyanusun derinliklerinde hala akıntılar ve yaşayan canlılar faaliyetlerine devam ediyorlar. Yani buzların çözülmesi doğal faktörlerden bakıldığında su seviyesinde tehlike yaratan bir artışa sebep olmuyor. Tam aksine aslında var olan, yani yaz aylarında da erimeyen buzullar çözülürse büyük bir tehlikeyle karşılaşabiliriz. Bu olay da Dünya’nın gündeminde olan “Küresel Isınma” sorununu doğuruyor.
Eğer küresel ısınma devam ederse kutuplardaki eriyen buzulların okyanus seviyesini arttırmasıyla ciddi bir tehlike oluşturabilir. Beşeri faktörlerden kaynaklanan bu kriz, özellikle okyanusa kıyısı olan ülkeler için hayati riskler taşıyor. İklimlerin kayması, sıcaklıklardaki dengesiz artışlar ve azalışlar kutupların dengesinin bozulmasıyla yakından ilgili. Maalesef bu süreci geri sarmanın, doğayı geri getirmenin bir yolu yok. Fakat bu süreci azaltmak ve doğayı korumak için hala çeşitli seçenekler mevcut. Özellikle yakıtlı araçların sayısının azaltılması, mümkünse tamamen kaldırılması gibi önlemler, 2030 yılına kadar tüm dünya devletlerinin amaçladıkları tedbirler arasında.
Kış mevsimi aktivitelerini de keşfedin!
Kar tanelerinin eşsiz geometrilerini hepimiz biliriz. Çok sayıda kristal çeşidi olmasına rağmen hepsi altı köşeli şekillerde bulunuyor. İlginç olansa kar taneleri hiçbir zaman birbirinin tıpatıp aynı olmaması. Kar taneleri hakkında ilk araştırmaları yapan Amerikalı fotoğrafçı Wilson Bentley, elli yıl boyunca sürekli kar taneleri fotoğraflamış. Elde ettiği 6 bin resim içinde bir tane bile aynı çift kar tanesine rastlanmamış. İlerleyen yıllarda mikroskop altında yapılan detaylı incelemeler de bu sonucu değiştirmemiş.