{ad:0} 1755’teki büyük depremi hasarsız atlatan tek bölge olan Alfama, Moor denilen Kuzey Afrikalı Müslümanların yaşadığı yermiş. Adını da sıcak su kaynakları demek olan “Alhama” kelimesinden almış. Parke taşı döşeli bu dar sokaklarda gezerken insan kendini o döneme ait hissediyor. Lizbon tepeler üzerine kurulu olduğu için kesinlikle önce tepeye çıkıp oradan aşağıya doğru yürümenizi tavsiye ederim. Gece hayatından bahsederken bir gecenizi mutlaka Fado dinlemeye ayırmanız şart. Alfama bölgesi akşamları da gerek restoranları gerekse FAO Ev’leriyle oldukça hareketli. FAO Portekizlilerin, genelde de kadınların söylediği duygu yüklü müzikleri. Fado dinlemek için özel olarak yapılmış Fado House’lara gitmeniz lazım. Bir yandan Portekiz mutfağının lezzetli yemeklerini tadarken bir yandan da bu müziği dinlemek insanın tüylerini ürpertiyor. Yalnız Fado müzik hem yerli halk hem de turistler arasında çok popüler olduğu için rezervasyon yapmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Önerebileceğim birkaç yer; A Tasco de Chic, Club de Fado ve Sr Fado. 2) Bairro Alto
Bairro Alto şehrin hipster bölgesi olarak geçse de maalesef gündüz gözüyle pek öyle değil. Burası alışveriş cenneti olarak adlandırılabilir; Rua do Norte, Rua da Atalaia ve Rua do Diario de Noticia üç ana caddesi. Ayrıca buradayken Sao Robu Kilisesi'ni görmenizi tavsiye ederim. Dünyanın en pahalı kilisesi olan bu kilisenin inşaatında sadece sömürge ülkelerinden getirilen altınlar kullanılmış. Yalnız buraya akşamüstü gelip Lizbon’da sık rastlanan teras kafelerden birine oturup güneşin batışını izlemek kadar keyifli bir şey de olamaz. Hazır bu bölgedeyken bence uğramanız gereken kafelerden biri Park. Bu kafe açık bir otoparkın en üstünde yer alıyor ve ancak otopark içinden ulaşımı var. kolay bulunamaması bu kafenin daha az turistik olmasının başlıca kaynağı. Kokteylleri ve şarapları kesinlikle tavsiye ederim. Diğer gidilmesi gereken kafelerden biri ise Noobai Café. Nispeten daha turistik olan bu kafe muazzam bin manzara ve menü sunuyor. Bairro Alto’da gece hayatı capcanlı. Birbirini kesen 24 küçük sokak düşünün ve hepsinde yan yana dizilmiş barlar. Burada önerim “bar hopping” yapmanız ve bir bara veya sokağa bağlı kalmamanızdır. 3) St. George Kalesi
St. George Kalesi şehrin en yüksek tepelerinden birinde bulunuyor ve en güzel korunan kalelerden biri. Tamamen askeri amaçlarla yapılmış bu kalenin şehre hakim konumu ve eskiden kalma toplarıyla mutlak görülmesi gereken bir yer. Kale aslında tam merkezi bir yerde, sağ tarafa dönerseniz Alfema’ya sol tarafa doğru dönerseniz Baixo Alta’ya ulaşabilirsiniz. Kalenin yakınlarına konumlanmış hem manzarası hem yemekleri açısından tavsiye edebileceğim bir diğer restoran ise Chapito. Lizbon’un tepesinde bulunan kaleye yakın olan bu restoranın girişi sanki bir sinema salonuna giriyormuşsunuz izlenimi veriyor. Terasının manzarası ayrı, personelin sıcaklığı ayrı. Oranın yerlilerine göre pazar gecesi oranın zamanıymış ama ben cumartesi akşam gittim ve gayet doluydu. 4) Baixa: Şehir Merkezi
İlk şehir planlama örneği olarak gösterilen bu bölge daha ziyade bankaların ve mağazaların konumlandığı bir bölge. En ünlü meydanı ise Comercio Meydanı. Tamamen beyaz mermerden yapılmış bu meydan Lizbon’un ana meydanı olarak kabul ediliyor ve hemen önünde küçük bir plaj ve deniz uzanıyor. Baixa’da ayrıca Gustav Eiffel’in çırağı tarafından yapılmış Santa Justa Asansörü bulunuyor. Aslında Baixa ve Bairro Alta arasındaki ulaşımı sağlamak için dizayn edilmiş olan bu asansör bugün turistik amaçlarla kullanılıyor, çünkü asansörün en üst noktasından panoramik bir manzara var. 5) Jeronimos Manastırı
Lizbon’un tarihi geçmişini ve keşiflere verdikleri önemi daha yakından görmek için Belem’e giden otobüse binmek yeterli. Burada Jeronimos Manastırı'nı ve Belem Kulesi'ni bulmak mümkün. Unesco koruması altındaki bu manastırın yapımına 1502’de başlanmış. Dışı beyaz mermerden oluşan bu manastırın her bir kolonu deniz ve dönemin keşiflerini simgeleyen farklı heykeller ve kabartmalarla süslenmiş. Gotik tarzın dönemin keşiflerini, denizi ve deniz canlılarını betimleyen ve adını Kral Manuel 1’den alan bu tipik Portekiz tarzına Manueline deniyor ve Jeronimos Manastırı bunun en güzel örneklerinden biri. Manastırın içerisinde ünlü kaşif Vasco de Gama’nın mezarı da bulunmakta. 6) Belem Kulesi
Manueline tarzının diğer bir örneği ise Belem Kulesi. Lizbon körfezini koruma amacıyla 1515’te inşa edilen bu kule aynı zamanda denizcilerin evlerinden ayrılırken gördükleri son manzaraymış. Unesco koruması altındaki bu kule bugün keşiflerin sembolü olarak kabul edilmektedir. 7) Das Nacoes Parkı
Şehrin daha modern tarafı olarak kabul edilen bu parka metroyla ulaşım çok rahat. Orient’e durağında indikten sonra bölgede ilginizi çeken her yere yürüme mesafesinde. Vasco de Gama alışveriş merkezi, Avrupa’nın en iyi akvaryumlarından biri kabul edilen Oceanarium, gazino, körfezi barları ve restoranlarıyla capcanlı bir bölge. Aynı zamanda her yeri panoramik olarak gözlemlemeyi sağlayan bir teleferik de mevcut. 8) Plajlar
Lizbon’a gitmişken şehre en fazla yarım saat uzaklıktaki plajları unutmamak gerek. Her zevke göre plaj mevcut desem yanlış olmaz, sörf için ayrı, daha bohem için ayrı, lüks sevenler için ayrı. Kıyı boyunca uzanan farklı plajlardan özellikle gençler arasında popüler olanı Carcavelos ve Tamariz. Eğer uçsuz bucaksız olarak tanımlanabilecek uzun plajlar isterseniz şehrin güneyinde yer alan Costa da Caparica veya Troia plajları cevap olabilir. 9) Sintra
Lizbon’a gitmişken, hele bir de ekstra gün varsa bir günü Sintra’ya ayırırsanız pişman olmazsınız. Unesco koruması altındaki bu küçük kasaba Lizbon’a trenle yarım saat uzaklıkta. Yamaca kurulmuş olan kasabada tarihin izlerini her adımda görmek mümkün. En enteresan yapılardan biri olan Pena Sarayı renkli dış yapısıyla sizi büyülerken Morlardan kalma surlar sizi Gotik zamanlara götürecek. Bunun haricinde Monserrate Sarayı ve National Palace ilgi çekici yerlerin başında geliyor. Sintra aynı zamanda bitki örtüsüyle de insanı büyülüyor, çeşit çeşit ağaç ve çiçeklerin arasında zaman hızla akıyor.