{ad:0} Çok ama çok büyük bina, yapı, şaheser hatta! İlk gördüğüm anda, yani binanın açık avlusuna geçtiğim ilk andaki şaşkınlığımı hiçbir zaman unutmayacağım! U şeklindeki bu yapının ortasında şeffaf bir piramit bulunuyor ve bu piramit içinden müzeye giriyorsunuz. İçeride 3 ana salon var. Aldığınız tek bir bilet ile tüm salonları gezebiliyorsunuz, ancak eğer tüm hafta sonunuzu sabahtan akşama kadar buraya ayırmazsanız gezmeniz mümkün değil. Biz 1 saat boyunca sadece10’da 1’ini gezmiş olabiliriz. İnanılmaz güzel ve büyük tablolar her yerde. Ve tabiki Mona Lisa da burada! 2)Notre Dame Katedrali:
Notre Dame’ın Kamburu isimli klasik eseri bilmeyen yoktur. İşte bu eser, bu dünyanın en güzel katedrallerinden biri olan Notre Dame için yazılmış. En çok merak ettiğim yapı buydu Paris’te, Eyfel’den bile daha çok hatta. Ve gerçekten Paris’te en beğendiğim yer oldu. Daha girişte, kapıların üstündeki heykeller, minik minik yüzlerle başlıyor Notre Dame serüveni. İçerisi çok büyük. Işık çok güzel. Arka tarafına doğru geçtiğinizde ise Notre Dame Katedrali’nin hikayesini de okuyabiliyorsunuz. Mutlaka ziyaret edilmesi gerekli. Giriş ücretsiz. 3) Eyfel Kulesi:
Paris’in simgesi. Neredeyse her yerden görünen, üstüne çıktığınızda da Paris’in her yerini görebildiğiniz meşhur metal konstrüksiyon. Bana kalırsa bir Louvre ya da Notre Dame değil. Ancak Eyfel Kulesi’nin içini öyle güzel süslemişler ve kullanmışlar ki, gerçekten kendilerini dünyaya tanıtmada ne kadar başarılı olduklarını bir kez daha anlıyorsunuz. İçerisinde çok şık ve pahalı bir restoran, hediyelik eşya alabileceğiniz dükkanlar, çay – kahve içebileceğiniz bir de kafe var. 4) Montmarte Tepesi:
Paris’te yukarıda bahsettiğim 3 yere nazaran biraz daha uzakta bulunan meşhur ressamlar tepesi. Paris’in en yükseği. Tepenin üzerinde de Sacré-Cœur Bazilikası bulunuyor. Bazilikanın içi görülmeye değer güzellikte ancak bana kalırsa buranın gizemi Montmarte’ın dar sokaklarında saklı. Özellikle meydanında bir sürü ressam var. Hepsi ressam şapkalarıyla ve ellerinde tuvaller, fırçalarla geziyorlar, yanınıza gelip resminizi yapmak istiyorlar. Burada bir kafede oturup kahve içmenizi tavsiye ederim mutlaka. Sacré-Cœur Bazilikası’na giriş ücretsiz. 5) Sn. Germain:
Paris’in en güzel semtlerinden biri. Metropol görüntüsünden uzak ve gerçekten kendinizi Paris’in orijinal kültürüne daha yakın hissedeceğiniz bir yer. Burada Cafe de Flore’da kahvaltı yaptık. Kruvasanları inanılmaz lezzetliydi. Paris’te yediğim en iyi kruvasanlar buradaydı diyebilirim. Garsonların ilgisi de harika. Kahvaltı biraz pahalı, yaklaşık 20 Euro civarında. 6) Şanzelize Bulvarı:
Paris’in en meşhur caddesi. Gerçekten oldukça büyük. Ortasında 8 şeritlik bir yol var öyle düşünün. Caddenin Zafer Takı diye adlandırılan büyük kapısına yakın tarafta dünyanın en pahalı markaları var diyebilirim. Ortalarında ise şekerleme, hediyelik eşya, el işi gibi küçük şeylerin satıldığı yarı açık büfeler var. Tüm caddeyi baştan aşağı yürümek ve mağazaları gezmek için bütün gününüzü ayırmanız gerekir. 7) LaFayette Alışveriş Merkezi:
Çok ihtişamlı bir AVM. İsminin LaFayette olması ve ortasındaki kristallerle süslü rengarenk yapı sanırım burayı öne çıkarıyor. Yoksa sıradan bir AVM bana sorarsanız. İçindeki tüm mağazaların hemen hepsi fazlaca lüks. Eğer zamanınız kalırsa gidilebilir.