Şanlıurfa, asırları aşan tarihiyle her ziyaretinizde sizlere farklı bir detayı sunabilecek kadar zengin bir çeşitliliğe sahip. Tabii, tarihi bu denli köklü olunca efsaneleri de oldukça çeşitli oluyor. Tıpkı, Ayn-ı Zeliha efsanesi gibi!
{ad:0}Ayn-ı Zeliha Efsanesi, Şanlıurfa ve çevresinde hüküm süren Nemrut isimli bir krala dayanır. Halkına yaşattığı zulümlerle nam salan Nemrut, bir gün kendisini Tanrı ilan ederek halkının kendisine tapmasını ister. Bunun için kendi heykellerini yaptırarak tapınaklara dağıtır ve halkının bu heykellere, yani kendisine, tapmalarını emreder. Bir gece rüyasında gördüğü kâbusu kahinlerine yorumlattığında o yıl doğacak olan erkek çocuklardan birisinin onu öldürerek putperestliği yok edeceğini ve hükümdarlığı ele geçireceğine dönük bir yorum alır.
Tabii bu "acı verici" kehanet üzerine zalim kral harekete geçmekte gecikmez; o yıl doğan bütün erkek çocukları askerlerine öldürtmeye başlar. Ancak bilmediği bir şey vardır: Nemrut’un askerleri arasında olan Azer, kısa bir süre sonra doğum yapacak olan karısı Nuna Hatun’u Urfa Kalesi yakınında bir mağarada gizlemeye başlamıştır. Nuna Hatun bu mağarada oğlunu doğurur, adını da İbrahim koyar. Nemrut’tan korktuğu için de oğlunu mağarada bırakıp kaçar… Bir zaman sonra dayanamayarak çocuğunu kontrol etmeye gittiğinde onun ölmediğini, aksine bir ceylan tarafından emzirildiğini görerek çok mutlu olur. Çocuk ceylanlar tarafından büyütülse de Nuna Hatun her gün mağaraya gidip oğlunu görmektedir.
Efsane bu ya, İbrahim henüz on beş aylıkken on beş yaşında bir delikanlı gibi görünmektedir. Bir gün ava çıkmış olan Nemrut’un askerleri İbrahim’i görüp yakalayarak saraya götürürler. Kendi çocuğu olmayan Nemrut, nereden geldiği belli olmayan İbrahim’i görür görmez severek evlatlık alır.
İbrahim, Nemrut’un halkına yaptığı zulmü ve putlara tapmaları konusundaki baskısını gördükçe ondan nefret etmeye başlar. Nemrut’un zamanla evlat edindiği bir diğer çocuğu olan Zeliha da İbrahim’e hak vermekte, ona karşı da bir sevgi beslemektedir. İbrahim, putlara karşı düşüncelerini halk ile paylaştığında halk da kendisine hak verir ancak herkes Nemrut’tan korkmaktadır; kimse bir şey yapamaz…
Derken bir tören gününde henüz ortada kimse yokken, İbrahim bir tapınaktaki bütün putları bir baltayla parçalar ve baltayı da en büyük putun boynuna asar. Tabii bu haberi alan Nemrut büyük bir sinirle en büyük putun üstündeki baltayı eline alır, bir taş parçasının bunu nasıl yapabileceğini bağırarak sorar. Bunun üzerine İbrahim, konuşmaya başlar ve kendi elleriyle yaptıkları, kendilerini bile koruyamayan bu taş parçalarının bir de onlara inananları korumalarını nasıl bekleyeceklerini sorar. Bu konuşma, tahmin edebileceğiniz üzere, Nemrut’u oldukça öfkelendirir ve büyük bir ateş yakılmasını, İbrahim’in de halkın gözü önünde o ateşe atılmasını emreder.
O gün başka hiçbir yerde ateş yakılmaz, bütün odunlar toplanarak büyük bir ateş yakılır. İbrahim, günümüzde Urfa Kalesi olarak ayakta duran iki sütuna mancınıkla bağlanarak bu yakılmış ateşe atılır. İbrahim’in ateşe atıldığı anda, efsane bu ya, ateş bir göle, odunlar ise balığa dönüşürler. Günümüzde hâlâ, odunların yanmış olmasından mütevellit balıkların sırtında kara lekeler vardır. İşte o göl, Balıklıgöl’dür.
Zeliha’nın bu durum karşısında döktüğü göz yaşlarından oluşan göl ise Ayn-ı Zeliha Gölü olarak bilinir. Siz de Şanlıurfa ziyaretinizde birisinin sizi izlediğini hissetmeye başlarsanız, bunun Zeliha olabileceğini düşünebilirsiniz…
Şanlıurfa’nın, efsanelere konu olmuş Balıklıgöl’ünü ziyaret etmek başta olmak üzere yapabileceğiniz her şeyi incelemek için Şanlıurfa'da mutlaka yapılması gerekenler sayfamızı buradan ziyaret edebilir, Şanlıurfa’da konaklayabileceğiniz tesisleri ise buradan inceleyebilirsiniz! Dilerseniz, Şanlıurfa Gezi Rehberi içeriğimizi de okuyabilirsiniz.
{search:sanliurfa-otelleri,Şanlıurfa Otelleri}