Ülkemizin dört bir yanı tarih, gelenek ve hikayelerle doludur. Geçmişten aktarılmak istenen bu hikayeler, türküler eşliğinde dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiştir. Türkiye’nin dört bir yanında rastlayabileceğiniz acıklı ve çarpıcı hikayeleriyle şarkılara konu olan köprüler, aynı zamanda ziyaretçilerin de uğrak yerleridir. Siz de bu köprüleri ziyaret etmeden önce onlara adanan türküler hakkında bilgi edinebilir, tarihin büyüleyici izlerini türküler eşliğinde deneyimleyebilirsiniz.
{ad:0}Yunanistan'ın Doğu Makedonya bölgelerinden birinde bulunan ve tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanan, Rumeli'nin en işlek merkezleri arasında yer alan Drama bölgesi, adını bir türküye veren önemli tarihi yapılardan biridir. Şarkıya ilham olan hikaye ise şöyle; Drama bölgesinde yetişen, halktan biri olan Debreli Hasan, mübadele yaşanmadan önceki dönemlerde yaşamış bir eşkıyadır. "Debreli" namıyla yetişen bir adam olan Hasan bey, her ne kadar halkın içinden biri olsa da, vatandaşların saygı duyduğu, bir o kadar da korktuğu bir adamdır. Bölgenin adını alan Drama köprüsünü, köyde yaşayan ve haksız yollarla para kazanan halk zenginlerinden haraç toplayarak bizzat yaptırmıştır. Bu hareketiyle bölgenin saygısını kazanan Debreli Hasan, aynı zamanda zengin kesimin de korktuğu bir adam haline gelmiştir.
Drama köprüsü hikayesi yıllar boyu büyük ve şehvetli bir köprü gibi anlatılsa da aslında türküye adını veren şey Nusretli ve Tuzlu köyleri arasında bulunan su kemeridir. Debreli Hasan türküsü olarak da bilinen drama köprüsünü bu kadar özel kılan olay ise türküde bahsedilen Hasan'ın Yunan işgaline karşı bölgesinde bulunan Türk köylerini savunmuş olmasıdır. Dostluğun, umudun ve arkadaşlığın türküsü olarak nitelendirilen "Drama Köprüsü", yıllar boyunca onlarca farklı sanatçı tarafından okunmuştur.
Debreli Hasan hikayesi, çoğu türkü kahramanının hikayesi gibi oldukça acıklı sona erer. Köy içerisinde aşık olduğu ve uğruna pek çok kadını reddettiği kızın babası tarafından bir başkasına verildiğini öğrenen Debreli Hasan, sinir krizi geçirir ve bir daha eskisi gibi olamaz. Aşka küsen Hasan, kızın babasından hesap sormaya gittiğinde vurularak can verir. Her ne kadar hikayesi kötü bitmiş olsa da halk arasında günümüzde bile hala iyi anılmaya devam eder.
Diyarbakır ilimizin en büyük ilçelerinden biri Silvan'da bulunan Malabadi Köprüsü'nün geçmişi Artuklu Beyliği'ne kadar dayanır. 1147 yılında yapıldığına inanılan bu köprü, dünyada bulunan taş köprüler arasında en uzun kemere sahip olan köprü olarak bilinmektedir. Tıpkı Drama köprüsünde olduğu gibi, Malabadi Köprüsü de tarih boyu pek çok hikayeye ev sahipliği etmiştir. Her ne kadar farklı öykülere şahip olsa da, sonu acıyla biten bir aşkı anlatan hikayesi, Malabadi Köprüsü şarkısına ilham kaynağı olmuştur. Hakkında en yaygın olarak bilinen Malabadi Köprüsü hikayesi, "Bad" adlı bir gencin kavuşamadığı aşkın hikayesidir. Köprünün iki yakası arasında bulunan köylerden birinde yaşamını sürdüren Bad, karşı yakadan bir genç kıza gönlünü kaptırır. Kız da Bad'a aşkını dile getirir, fakat bu ikili birbirinden uzak olduğu için kavuşmaları mümkün değildir. O zamanlar Malabadi Köprüsü yoktur, bu nedenle iki aşığın birbirine kavuşması için yapabilecekleri tek şey suda yüzerek karşı kıyıya geçmektir. Bir gün Bad'a olan hasretinden dayanamayan genç kız, suya atlayarak sevdiğine kavuşmanın hayaliyle yüzmeye başlar. Fakat suyun akıntısı o kadar kuvvetlidir ki, genç kızı hırçın bir şekilde sürükler, kız da akıntıya kapılarak acıklı bir şekilde can verir. >
Türkiye'nin Diyarbakır ilinde bulunan ve oldukça acıklı bir hikayesi olan On Gözlü Köprü, görkemli görünümüyle yıl boyu ziyaretçilerin uğrak noktalarından biri haline gelmiştir. Sahip olduğu dramatik hikayesi ile "Suzan Suzi" türküsüne ilham olan On Gözlü Köprü hikayesi, yüzyıllardır ihtişamını koruyarak günümüzde de sıklıkla dillendirilir. Duyanları duygulandıran, şarkısıyla ağlatan bir hikayeye sahip olan bu köprü, iki aşığın acı sonuna şahit olmuştur.
Diyarbakır'da bulunan Kırklardağı, Dicle kenarında bulunan Kırklar Ziyareti adlı hayrata ev sahipliği yapar. Çocuk isteyen ve bir çocuk sahibi olamayan çiftler, bu noktaya gelip çeşitli dilekler diler, dualar okuyarak Allah'tan bir çocuk talep eder. Zengin bir aile olan Süryaniler de, geçmiş yıllarda bu noktaya gidip bir çocuk dilemiş, dünyaya kızları Suzan gelmiştir. Tanrıya teşekkür niteliğinde her yıl kızları adına bir adak adayacağını bildiren aile, Suzi adını verdikleri küçük kızlarını her yıl o köprüye götürür ve onun için bir kurban kesermiş.
Suzan zamanla büyüyüp güzel bir genç kız haline gelmiş, fakat o zamana kadar hiç sevgilisi olmamış. Bir yıl doğum gününde köprü boyunda kurban kesmeye gittiklerinde, aşık olduğu Adil'de Suzi'yi takip etmiş. Birbirlerine komşu olarak büyüdükleri için aşkları karşılıklıymış. O gün kesilen kurban yüzünden eli yaralanan Suzi'yi Adil almış ve dağın arka eteklerine götürmüş. Burada gizlice sevişen çift, Kırklar Ziyareti tarafından hoş karşılanmamış, çünkü Suzan bir Süryani iken Adil Müslüman bir ailenin oğluymuş. Bu nedenle Suzi çarpılmış. Çarpılan genç kız, On Gözlü Köprü'nün hemen altından akan Dicle Nehri'ne düşmüş ve boğularak feci bir şekilde can vermiş. Tüm bu olaylar gözünün önünde yaşanırken Adil de aklını kaybetmiş. Köy halkı ve orada yaşayanlar tarafından günümüzde hala ibretlik olarak anlatılan hikayelerden biri olan Adil ve Suzi aşkı, dilden dile, kulaktan kulağa günümüze taşınmış.
"Şu Fırat'ın suyu akar serindir" türküsüne ilham kaynağı olan, Elazığ ve Malatya şehrinin Karakaya Barajı ile kesiştiği nokta niteliği taşıyan Kömürhan Köprüsü, günümüzde her ne kadar yüceliğini yitirse de yakın gelecekte sıklıkla kullanılan ve birçok hikayeye konu olan bir yapıdır. Fırat Nehri'yle olan bağlantısı sayesinde pek çok türküye ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan en etkileyici olanı, "Şu Fırat'ın Suyu Akar Serindir" türküsü, günümüzde farklı sanatçılar tarafından seslendirilmiştir ve geniş bir dinleyici kitlesine sahiptir. Şarkı sözleri kadar hikayesi de bir o kadar çarpıcı olan bu türkü, insanların doğa ile verdiği mücadeleyi işlemiş; yaşam, ölüm gibi konseptlerin ne kadar doğal ve yorucu bir süreç olduğundan bahsetmiştir. Geçmişte yaşanmış ve o bölgenin insanında derin bir iz bırakmış bir olay üzerine yazılan bu türkü, genç yaşta suya düşerek hayatını kaybeden bir yeni gelini konu alır. Arkada bıraktıklarının üzüntüsü ve yıkıcı ölümüyle tüm Anadolu insanına hikayesini duyuran bu gelinin günümüzde de hala o köprü çevresinde dolaştığına inanılmaktadır. Trajik ölümünün tek sebebi olan bu nehir, insanın doğa karşısında ne kadar aciz olduğunu bir kez daha kanıtlar niteliktedir.