İstanbul yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan kadim bir şehir ve bu kadim şehir kalbinde birçok tarihi değere ev sahipliği yapıyor. Bu değerler arasında şehrin nefes alan mekanları ve koruları da oldukça önemli. İstanbul'daki korular çoğu zaman korunmuş orman parçalarından oluşmaktadırlar. Aslında ‘Korumak’ sözcüğünden türeyerek meydana gelen ‘Koru’ kelimesi av yasağının ve ağaç kesiminin yasak ya da sınırlı olduğu, özel olarak bakımı ve kontrolü yapılan alanları belirtmek için kullanılıyor. Sonradan ağaçlandırılmış geniş ağaçlık alanları da koru ve koruluk olarak nitelendirebiliriz. İstanbul’daki korular kentin gürültü ve karmaşasından uzaklaşmak isteyenlerin kendilerini attığı yerler. İstanbul Boğazı’nın iki yakasında sıralanan bu korularda denizin kokusunu içinize çekip, yüzyıllık ağaçların gölgesinde kuş sesleri eşliğinde hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlenebilirsiniz. Sonra uzun uzun yürüyüş yapabilirsiniz veya tarihi köşklerde bir fincan Türk kahvesi yudumlarken yeşille mavinin buluşmasından doğan bu eşsiz güzelliği seyredebilirsiniz.
{ad:0}Üsküdar’da bulunan bu koru 26 hektarlık bir alanı kaplıyor. Boğazın hemen yanı başından başlayan Fethi Paşa Korusu, 1960-1980 arasında mülkiyet sorunu nedeniyle uzun süre bakımsız kalmış. Özel mülkiyet olduğu için de girilmeyen bu koru İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin istimlak işlerini tamamlamasının ardından 1985-1987 yılları arasında bakıma alındı.
Ağaçları bakım yapıldığı kadar koruya gezinti yolları, koşu parkurları, seyir yerleri, kafeterya ve spor alanları da eklenerek halka açıldı. Korunun içinde gezinirken size; çam, meşe, sakız ağacı, akçakesme, atkestanesi, Trabzon hurması, yalancı akasya, dişbudak, porsuk ve nadide bir ağaç olan Japon kadife çamı size eşlik eder. Koru günümüzde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün sorumluluğunda olup restoran ve kafeteryası halka açıktır.
İstanbul’da şehrin ortasında yer alan konumuna rağmen içine girdiğiniz anda sanki şehirden çok uzaktaymışsınız gibi hissettiren bu yer Hidiv Kasrı ya da Çubuklu Korusu olarak da biliniyor. Beykoz’a bağlı Çubuklu’da olmasından dolayı da Çubuklu korusu olarak anılan Hidiv İsmail Paşa Korusu, Çubuklu’nun sahilinden başlayarak yamaç boyunca uzanarak yükseliyor. Koru yaklaşık 17 hektarlık alan üzerinde kurulu. Korunun ortasında paşanın İtalyan mimarisinin hakim olduğu ve 1907’de yapılan kasrı halen ayaktadır. ‘Hidiv Kasrı’ olarak bilinen bu görkemli yapı koruda; gümüşi ıhlamur, at kestanesi, porsuk ve fıstık çamları, ehrami serviler, saplı meşe, yaz ıhlamuru, dişbudak, yalancı akasya, Akdeniz defnesi, Trabzon hurması, kuş üvezi, erguvan, çitlembik ve Londra çınarı gibi ağaçların ortasında yer alıyor.
Korular konusunda oldukça şanslı olan Üsküdar’daki bu koru, Küçük Çamlıca tepesi üzerinde yer alıyor. 227 rakımlı Küçük Çamlıca tepesi üzerindeki koruluğun yamaçlarındaki Tomruk suları, dönemin padişahı 2. Mahmut yıllarında sosyal yaşama açılmasıyla biliniyor. Ancak 1970’li yıllardan sonra yaşanan yapılaşma sonucu büyük bir kısmı tahrip edilen koru, fıstık çamları, karaçam, kızılçam, servi, çınar, gürgen ve ıhlamur ağaçlarından oluşuyor.
İstanbul’un Avrupa Yakasında yer alan ilçesi Sarıyer’deki Emirgan Korusu, 43 bin hektar alanı kaplamaktadır. Koru aynı zamanda sayısız türde çiçek, asırlık erguvan, meşe, çınar gibi birçok ağaç türüne ev sahipliği yapıyor ve İstanbul’daki en geniş ağaç çeşitliliğine sahip olmasıyla biliniyor. Koruya girer girmez göletlerin ferahlığı, şelalelerin sesleri ve kuşların şarkıları ile doğanın bin bir rengini yansıtan renkleri sizi alır götürür. Emirgan Korusu; 1943 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine geçmiş ve gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra halka açmış. Emirgan Korusu, içerisinde birçok mekana ev sahipliği yaptığı gibi etkinlikler yönünden de oldukça aktif bir yer. Koruluk alan içerisinde gölet, şelaleli havuz, mesire alanları, çocuk oyun parkları, seyir terasları, Meydan İstanbul, mescit, lale müzesi bölümleri, kafe ve restoranlar ile adlarını renklerinden alan Sarı, Pembe ve Beyaz Köşk olmak üzere üç tarihi köşk yer alıyor. Sarı Köşk’te misafirler için hafta içi sabah serpme ve hafta sonu sabahları da 70 çeşitten oluşan açık büfe kahvaltı servis edilmektedir. Sarı Köşk, 1871-1978 tarihlerinde Hidiv sülalesinden İsmail Paşa tarafından yaptırılmış. Sarı ve beyaz renklerle boyanmış zarif yapısı var.
Tıpkı Üsküdar gibi Beykoz’da yeşil alan ve korular yönünden İstanbul’daki en şanslı ilçelerden biri. Beykoz’un Kanlıca semtinde bulunan koru, Boğaziçi’ne hakim bir manzaraya sahip ve boğazı bir kolye gibi süsleyen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne bakıyor. Toplamda 210 bin metrekarelik bir alanı kaplayan Mihrabat Korusu, etkinlik ve hizmet veren mekanlar yönünden de diğer korulara oranla biraz küçük kalıyor. Bu kadar küçük olması da korunun daha sakin olmasına yarıyor. Koşu ve yürüme parkurları, mesire yeri, oturma alanları, çocuk parkları ve seyir terasları bulunan Mihrabat Korusu'nu sizler kadar çocuklarınızın da çok seveceğine eminiz. Korunun Osmanlı'nın son döneminde Mısırlı Abbas Halim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım'a yüz görümlüğü olarak hediye edilmesinden mi kaynaklanıyor bilinmez, burası düğün, nişan törenleri ve davetler için sıkça tercih edilen bir yer. Koru içerisinde hem çeşitli organizasyonlar yapılabilen hem de sabah kahvaltısından akşam yemeğine kadar Türk mutfağından leziz örneklerinden sunan iki kafe-restoran var.
İstanbul’un adı belki de en az duyulan saklı bahçesi Gözdağı Korusu. Pendik ilçesine hakim 206 metre rakımlı tepesinde yer alan Gözdağı Korusu; Marmara Denizi, Yalova ve Adalar’ı ayaklarınızın altına seren bir manzaraya hakim. İstanbul’un güzelliklerini kuşbakışı seyrederken çam kokuları ve rengarenk çiçeklerle bezenmiş tabii güzelliklere de tanıklık edilen koru, şehir hayatının karmaşasından ve keşmekeşinden kurtularak nefes almak ve dinlenmek isteyenleri kendine çekmeye devam ediyor. Koruda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait kafeterya ve restoran olarak hizmet veren Gözdağı Sosyal Tesisleri bulunmaktadır. Korunun etrafındaki piknik alanları, seyir çardakları, çocuk parkı ve gezi alanları da bulunuyor. Sosyal tesise gelenler isterlerse doğanın içinde hem kahvaltı yapabilir hem de öğlen ve akşam yemeklerini yiyebilirler.
Eski adı Otağtepe olan bu korunun yeni adı; Fatih Korusu Tema Vehbi Koç Doğa Kültür Merkezi’dir. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve birinci köprüye hakim bir manzaraya sahip olan koru huzur ve sakinlik arayanların kolayca kaçabileceği bir konumda yer alıyor. Boğaz manzarasının en güzel görüldüğü yerlerden bir olan bu yeşil alanda betonarme yapılardan olan kafeterya gibi yerler yok. Koruma altında olan bu yer akşam saat 17.30’dan sonra kapılarını kapatmakta. Buraya Kavacık otobüsleriyle ve de Üsküdar'dan kalkan 15M ile ulaşabilirsiniz. Ayrıca TEMA Vakfı burada mevsimlik bitkilerinin üretip yetiştiriyor. Sizler de bu ürünlerden ya da seradaki bitkiler satın alarak vakfa katkıda bulunabilirsiniz.
Abraham Korusu ya da halk tarafından daha çok bilinen adıyla Beykoz Korusu. Adından da anlaşılacağı gibi korunun sınırı Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Riva’ya kadar uzanıyor. Koru, 150 dönümlük alanıyla Boğaziçi korularının en büyüklerindendir. Koru içinde iki büyük mağara, beş havuz ve bir saray kalıntısı bulunuyor. Osmanlıdan günümüze kadar gelen asırlık ağaçları, Boğaz manzarası ve yemyeşil dokusuyla koruda bir de sosyal tesis var. 2 bin 783 metrekarelik açık alan ve 711 metrekarelik restoran bölümüyle hizmet veriyor. Koru zaman zaman çeşitli davet ve organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda her Pazar -60 çeşit- zengin bir açık büfe kahvaltı servisi de sunuluyor.
Anadolu yakasının en büyük ikinci yeşil alanı olan Validebağ Korusu; Üsküdar’da Altunizade, Acıbadem ve Koşuyolu semtlerinin arasında kalıyor. Burası sadece bir koru alanı değil. Aynı zamanda tarihe de tanıklık eden bir yer olmasıyla özel bir dokuya da sahip. Yıllara meydan okuyan, yaşları 100 ile 400 arasında değişen ve 40’ı aşan türdeki anıt ağaçlarıyla, 100’ün üzerinde hayvan ve böcek çeşidiyle şehrin içinde adeta ekolojik bir barınak görevi üstleniyor. Validebağ Korusu, Osmanlı dönemi olan 1850’de Bezmialem Valide Sultan’ın yurt içinden ve yurt dışından getirttiği ağaç ve bitki türleriyle araziyi modern bir botanik bahçesine çevirmeye başlıyor. Sonrasında ise koru alanını Sultan Abdülaziz, kız kardeşi için devralıyor. Korunun içinde günümüze kadar gelmeyi başaran bir yapılar da mevcut. Bu yapılardan biri efsane ‘Hababam Sınıfı’ filminin de çekildiği yer olan meşhur Adile Sultan Kasrı. Diğer bir yapı ise yıllanmış görüntüsüyle günümüzde ‘İzci Müzesi’ olarak kullanılan Abdülaziz Av Köşkü. Ayrıca, Öğretmenler Evi Oteli ve Huzurevi arazi içerisinde yer alan diğer sayılı yapılardan.
Koru adını, 31. Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülmecid’in kızı olan Cemile Sultan’dan alıyor. Eşsiz ve harika bir boğaz manzarasına sahip olan Cemile Sultan Korusu, günümüzde İstanbul Ticaret Odası yönetiminde. Cemile Sultan Korusu, çevre düzenlemeleri ve 2000 yeni ağaç dikimi ile adına yakışır bir çehreye dönüştürülürken, koruda yer alan yüzlerce ağaç da İstanbul Ticaret Odası’nın çaba ve çalışmaları sayesinde kurtarılmış olup hepsi halen yaşamaktadır. Koru alanı içerisinde çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapan davet mekanlarının yanı sıra kafe, restoran, yüzme havuzu, basketbol sahası ve tenis kortu gibi sosyal alanlar da var. Ancak tüm bu sosyal alanları ve tesisleri kullanabilmek için tesis üyeliği yaptırmanız gerekiyor.