Galata Kulesi, İstanbul’da gezilecek yerler denilince hemen aklımıza ilk gelen yerdir. Heybetli yapısıyla yüzyıllardır şehrimize göz kulak olur, biz içinde yaşayanları gözetler, başımıza bir hal gelsin istemez. Hakkında türlü hikayeler anlatılır Galata’nın ama hiçbirinin sonu kötü bitmez. Belki bazı hikayeleri yürek burkar ama sonunda bir şekilde ayağa kalkar Galata Kulesi. Onu ziyaret edenlere İstanbul’un en güzel manzarasını sunar, eğer iki kişi çıkarsanız da sizin aranızı yapıp baş göz etmek ister. Şehrin yangınlarına uzun yıllar deva olan, adına yazılan sevdalarda da aşıkların yangınlarına su serpen ve sevdalıları birbirine kavuşturan bir ünü devralan bir yer Galata Kulesi. Arnavut kaldırımları arşınlayarak eriştiğiniz Galata Kulesi belki de İstanbul’un kalbi olduğu kadar her İstanbul sevdalısının da kalbi. Galata Kulesi'nin tarihi ve hikayesiyle başlayalım.
{ad:0}{search:galata-otelleri,Galata Otelleri}
İlk olarak Bizans İmparatoru Justinianos tarafından MS 507 – 508 yılında inşa edilir Galata Kulesi. Bizans döneminde onlarla ittifak olan Cenevizlilerin izin dahilinde kurdukları Pera kolonisine ek burası da alanlarına dahil olur. Ama daha Cenevizlilerle hikayesi başladığında aykırıdır Galata’nın. Hiçbir zaman devletlere boyun eğmez, sadece dönemin içinde onlara ayak uydurur. O zamandan bu zamana da hala kendini koruyan Galata Kulesi, bölgeye de adını verir. Bizans döneminde Cenevizlilerin bu hareketi ile günümüzdeki kule, tabii, birkaç kat eksiğiyle, 1348 – 49 yılında yeniden inşa edilir.
İstanbul’un Fethi’nde şehrin kuşatmalarında ağır hasarlar alsa da Cenevizliler hemen teslim ederler kuleyi ve II. Mehmed de askerlerine tahribat yapmamalarını emreder. Kule kendini korur korumasına ama yıllar içerisinde İstanbul’u sahiplenenlerin de önemsemesinden bu kadar kendini korur aslında. Mesela, kule Cenevizlilerin dokunuşundan yüzyıl kadar sonra bir dokunuş daha görmüş ve 1445 – 46 yılları arasında yükseltilmiş. 1500'lü yıllarda da yaşanan İstanbul depreminden zarar görmüş fakat yine Mimar Murad bin Hayreddin tarafından onarılmış. III. Selim döneminde de kule onarılıp üst katına bir cumba eklenmiş. 1831'de ise adeta Galata bir Talihsiz Serüvenler Dizi karakteriymiş gibi başına gelenler bitmemiş, kule bir kez daha yanmış. O zamanlar da II. Mahmut kulenin üzerine iki kat daha çıkmış. Bu da bugünkü külah biçiminde görünen, eğer yaz aylarında geziyorsanız bilinçaltınıza ''dondurma mı yesek?'' mesajını veren, ünlü dam şeklini doğurmuş. Modern zamanlara geldiğimizde de kule 1967’de ve en son 2020 yılında tekrar restore edilip, müze kart ile yeniden kültürel bir nokta olarak hayatlarımıza geri döndü.
Aslında Galata Kulesi ne zaman yapıldı sorusunun bir net cevabı da yok, her ruhu olan eser gibi, her yaşayan taş parçası gibi Galata’nın da hikayesi sonsuz dönüşüm barındırıyor...
Her şeyi gibi efsaneleri de yüreklere dokunur Galata Kulesi’nin. Derler ki Galata Kulesi ile Kız Kulesi aşıklardır ama aralarına giren İstanbul Boğazı, sevgililerin kavuşmasını engeller. Galata Kulesini aşkını yıllarca kelimelere döker ve mektuplara sığdırır. Hezarfen de buraya çıktığında bunu fırsat bilir ve bu mektupları götürmesi için Kız Kulesine olan aşkını onun kulağına fısıldar. İstanbul’un rüzgarları da bu aşkı destekler ve Hezarfen’i oraya doğru uçuruverir. Böylece Galata’nın da onu sevdiğini öğrenen Kız Kulesi onunla İstanbul’un en güzel manzarasını oluşturur ve aralarında deniz olsa da bu sefer artık birbirlerini aşklarından haberdar olarak izlerler. Konu uçmaya gelmişken, sadece bununla da kalmaz Galata Kulesi tarihi, on yedinci yüzyılda, Hezarfen Ahmet Çelebi sinemadan edebiyata aktarılan ve ilham veren o uçuş denemelerini Galata Kulesinden yapar. Hezarfen tahtadan yaptığı kanatları sırtına bağlar ve kendini İstanbul’un rüzgarına bırakıp kuş misali Üsküdar’a doğru başarılı bir şekilde uçup konar.
Bir başka Galata Kulesine dair rivayet ise kule’ye ilk kiminle çıkarsanız onunla evlenirsiniz derler. Bu efsanenin nereden kaldığı tam bilinmemekle beraber, bazı kısım kaynaklar Roma’dan beri bu gelenek var demekte. Bu yüzden de geçmişte birbirine sevdalıların buraya çıkıp birbirlerine ayrılmayacaklarına ve sonsuza kadar beraber olacaklarına dair aşk yemini ettiği de düşünülür. Böyle böyle dilden dile kulaktan kulağa yayılır tüm Galata Kulesi Efsanesi.
Dünyanın en eski kulelerindendir Galata Kulesi. Tarihinde uzunca dönemler devletlerin arasında el değiştirse de, yangın gözetleme kulesi olarak kullanılması pek de değişmemiş. Hatta eskiden ona Galata Yangın Kulesi de derlermiş. İstanbul’un silueti için en ilham veren gölgelerden olan bu kule ayrıca 2013 itibariyle de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklenmiş. Yığma tarzda moloz taş örgüleri üst üste ekleyerek oluşturulan Galata Kulesi, etrafındaki Arnavut kaldırımların göğe doğru yükselmesini devam ettirir gibi görünür. Sanki şehirde yaptığınız yürüyüşü kuleden çıkarak yukarıya taşıyacak gibi hissettirir ilk bakışta. Her bir Galata Kulesi hikayesi başkasını doğurur adeta. Galata’ya arşınlayıp çıktığımız o Arnavut kaldırımları da bu sırları saklamaya yardımcı olur. Aralarında gizlediği aşklar, yalnızlıklar, hikayeler İstanbul’un kulağına fısıldanır Galata’nın tepesinden. Her gördüğünüzde ise heybetinden hayran kaldığınız bir kule olan ‘’Galata Kulesi kaç metre acaba?’’dediğinizi duyar gibiyim. Bu kadar hikayelere konu olan ve ününü asla yitirmeyen bu kule yerden çatının en ucuna kadar ölçüldüğünde tamı tamına 69,90 metre etmekte.
Yapının girişinde de bir kitabe vardır. Bu kitabenin II. Mahmud döneminde eklenmesi nedeniyle dönemin padişahı için yazıldığı tahmin edilir. Kulenin kapısının üstünde, muhakkak içini gezdiyseniz dışarı baktığınız bir yuvarlak kemerli pencere var. Burada bizler selfie çekilmek için pozlar versek de aslında geçmişte bu pencereden askerler dışarıyı gözetlermiş. O giriş sonrası ise yukarı doğru dokuz kat devam eder. İlk yapıldığında sancak, sepet, işaret ve nöbet isimli dört katı olsa da bina 1849 yılında üzerine eklenen katlarla dokuza erişmiş.
Günümüzde yapının üçüncü katına kadar Ceneviz etkisi, sonrasında ise Osmanlı izleri taşıması en dikkat çekici ve gezenlerin hemen fotoğrafladığı bir farklılık. Tarihin içerisindeki savaşçılar gibi aldığı her bir darbeyi Galata Kulesi de üstünde büyük bir gururla taşımakta adeta. Kısacası Galata Kulesi içi de dışı gibi diyebiliriz aslında, taş yapısını korur ve tarihin her bir katmanını merdivenlerini çıkarken size hissettirir.
Kulenin hikayelerini sabaha kadar saysak bitmez herhalde. Ama tarihin tozlu yapraklarından günümüze gelirsek de hala İstanbul’un göbeğinde böyle turistik bir eserin olması paha biçilemez bir tat. Fakat tabii ki her güzel yerde olduğu gibi burada da bazı ücretler ve tarifeler mevcut. 2024 Galata Kulesi giriş ücreti 650 TL. 18 yaş ve altı vatandaşlarımıza da ücretsiz. 65 yaş ve üzeri de yine bu müzeleri ücretsiz ziyaret edebilmekte. Ziyaretçilere de sabah 09’dan akşam 19’a kadar kapıları açık.
Müzekart sahibi olan öğrencilere ücretsiz ve öğrenciler istedikleri kadar bu haklarından faydalanıyor. Kısacası, Galata Kulesi artık TC Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlandığı için girişte müze kart geçerli. Müzekartınız ile ücretsiz olarak müzeyi gezebilirsiniz.
İster İstanbullu olun ister olmayın, Galata’yı bulmak o kadar kolay ki. İstanbul’un Avrupa yakasında aslında nereden baksanız o heybetli kuleyi görürsünüz. Ama tam adresini söylemek gerekirse, Galata Kulesi ve bölgesi, Beyoğlu semtinin içerisinde, Bereketzade Mahallesi’nde. Kısacası Şişhane – Karaköy arasında Boğaz’a ve şehre göz kulak olmakta.
Buraya Tarlabaşı tarafından Taksim'e çıkarken sol tarafınızda kalan Galata Kulesi tabelasını takip edip gidebilirsiniz. Ya da Eminönü tarafından gitmek isterseniz Karaköy yolu üzerinden Bankalar caddesindeki yokuşu çıkıp yine Kule’ye çıkabilirsiniz. Ya da yine İstanbul’un bir başka tarihi lezzeti olan tüneli kullanıp toplu taşıma ile Kule bölgesine varabilirsiniz.
Yemeklerinizi yiyip, kahvelerinizi içtikten sonra da Galata’nın çevresinde güzelce bir turlamayı kendinize hediye etmeden bu bölgedeki turunuzu tamamlamayın. İstanbul’un ilk Mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi’ne bir Pazar yolunu düşerse de bir Semazen gösterimine katılın mesela. Ya da yine yürüme mesafesindeki Kırım Kilisesi’nde biraz daha ruhani tarihe doyun. Tarihin tozlu yapraklarından günümüze gelmek isterseniz de Karaköy’e inen yollardaki hediyelik eşya dükkanlarından hem kendinize hem de sevdiklerinize güzel birer hatıra alabilirsiniz. Bankalar Caddesine inip çıkabileceğiniz Kamonda Merdivenleri de güzel bir hatıra fotoğraf noktası, bunu da not düşelim.
Galip Dede Caddesinden de İstiklal’e doğru yürümeye başlayıp yine o bölgedeki kafeler, restoranlar ve sanat galerilerini de görebilirsiniz. Hatta bu rotada güzel 17. İstanbul Bienali eserlerini de görebilirsiniz, şayet 20 Kasım’dan önce buraya yolunuzu düşürecekseniz.
Kalyon Sokak’ta bulunan ve Galata Kulesi’ne yürüme mesafesinde olan bu camii, yapıldığı dönem bir kiliseymiş. 14. yüzyılda Dominiken keşişleri bu kiliseyi yaptırmış. Gotik tarzını koruyan camii, şehirdeki diğer camilere inat aykırı duruşunu da koruyor ve sadece bu anarşist görünümü bile onu görülmeye değer yapıyor.
1841’de Dominiken rahiplerinin bir üst maddede bahsettiğimiz kilisesine el konulması ile keşişlerimiz buraya taşınıyor ve ibadetlerini burada sürdürmeye devam ediyor. Rotanızı planlarken, bu kiliseyi sabaha koyabilirsiniz çünkü her sabah burada İtalyanca ayinler yapılıyor ve burada kişiler sabah dualarını gerçekleştiriyor.
Türkiye’nin en önemli modern sanat müzelerinin başında gelen İstanbul Modern’i de görmeden geçmeyin. Şu sıralar yeni binasına taşınma hazırlıkları ve tatlı telaşlarında olsa da, bina yeniden ziyaretçiye açıldıktan sonra kesinlikle rotanızda es geçmemelisiniz. Hatta sadece yeni binanın kendi tasarımı bile görmeniz için yetebilir. Eski yerinde yenilenen İstanbul Modern’in yeni yapısı, Centre Pompidou, Whitney Müzesi, Centro Botín, Beyeler Vakfı Müzesi gibi ödüllü yapıları tasarlayan mimar Renzo Piano’nun hayallerinden çıkma.
Eğer yüksek sınıf markaların mağazalarını gezmek ve Boğaz manzaralı restoranlarda, denize neredeyse sıfır bir şekilde içeceğinizi yudumlamak istiyorsanız, yeni yapılan Galataport’u da listenize ekleyebilirsiniz.
Bu kadar hareketin üzerine de biraz dinginleşmek ve anda kalmak istiyorsanız, rotanızı son olarak günübirlik bir yoga dersi ile bitirebilirsiniz. Uzmanlaşma programlarının yanı sıra farklı ruhani atölyelere ve bireysel seanslara ev sahipliği yapan Oasis Yoga İstanbul, Kumbaracı Yokuşu'nda kırmızı kapılarını sizlere açıyor.
Aşıkların bölgesine aşk bulmaya değil, aşkınızı onamaya geldiyseniz kalacak çok güzel yerler de çevrede mevcut. Galata Otelleri de semt kadar büyüleyici ve masalsı.
Şimdiden iyi bir tatil geçirmenizi dileriz!
{search:galata-otelleri,Galata Otelleri}