Tek başına seyahat etmek güzeldir. Yapılan eylem sadece bir yerden bir yere gitmek değil, kişinin kendi içsel yolculuğuna da çıkmasıdır aynı zamanda. Tek başına seyahat etmek ciddi anlamda özgürlüktür. Kişi sadece kendinden sorumludur ve bir şeye karar verirken danışacağı tek kişi yine kendisidir. Ancak tüm bu avantajların yanında çevreden gelen tepkiler, yaşanılan aksaklıklar derken tek başına seyahat eden gezginlerimiz de bazı şeylere maruz kalmıyor değiller elbette. Yine de bilinmesi gereken bir şey var; onlar yalnız değiller, sadece tek başlarınalar.
{ad:0}Evet, bu tek başına seyahat edenlerin en sık karşılaştıkları sorunlardan biri. Allah başka dert vermesin tabi, gurbet ellerde bunun kaç misli sorunlar yaşamak varken, bu çok küçük bir detay. Bu işin piri olmuş kişiler bunu artık sorun olarak bile görmüyorlardır, fakat bu konuda daha tecrübesiz gezginler bu duruma bir süre daha maruz kalacaklardır. Şimdilik selfie modunda devam.
Nasıl anlatsak, mesela bir arkadaş grubunuzla bir yerde otururken birden yıldız kayar da, siz de birden ‘gördünüz mü’ diye bağırırsınız. O an sizin gördüğünüzü en az birinin daha görmüş olmasını istersiniz. Çünkü anlatamazsınız bir türlü o yıldızın nasıl kaydığını, sanki kimse size inanmayacakmış gibi şahit istersiniz yanınıza. İşte aynen bunu kastediyoruz. Bu tek başına seyahat eden gezginlerin sıklıkla maruz kaldıkları durumlardan biri. Evet, anlatacak ve düşman çatlatacak anılara ve görüntülere sahip olmak müthiş bir duygu. Ama sadece hafızada yer edinecek ilginç durumlar yaşandığında yanınızda o anı paylaşacak birinin olması da önemli bir unsur.
‘Madem tek başına seyahate çıkıyorsun, o zaman neden sohbet edecek birilerini arıyorsun’ diye gezginlerimize kızanlara bir cevap niteliğinde aslında bu madde. Buradaki amaç başka milletten yeni insanlar tanımak aslında. Sonuçta tek başına seyahat etmek, insanı daha dışadönük bir karakter sahibi yapıyor. Ancak bazı durumlarda iki lafın belini kırmak, geldiğin ülkeyi başkalarına anlatmak, kendi iç sesinden başka bir ses daha duymak istiyorsun. Tekrar edelim; yalnız olmakla tek başına olmak birbirinden farklı şeyler. Bir ‘tek başımıza takılalım ama yalnızlığa da gömülmeyelim’ durumu var ortada.
Bazılarınız tek başına yemek yemekten hoşlanıyor olabilir. Ama şimdi şöyle düşünelim; güzel bir şehirdesiniz ve o şehrin en popüler, en lezzetli yemeklerini yapan ve en lezzetli şaraplarını sunan bir restorana gideceksiniz. Karşınızda sohbet edecek birisinin olmamasının yanı sıra, bir de etrafınız romantik çiftler ve kahkahalar atan gezgin gruplarıyla dolu. İşte o an yemek yemek bir keyiften çıkıp, sadece karın doyurma olayına dönüyor. Dolayısıyla bir içe kapanma, bir ‘yalnızım ben ya’ triplerine giren gezginlerimiz de yok değil.
Bu soru artık tek başına gezenlerin kabusu halini aldı desek yeridir. ‘Korkmuyor musun, nasıl cesaret edebiliyorsun, ya başına bir şey gelirse, ya o olursa, ya bu olursa’ gibisinden darlamalara bir hayli maruz kalıyor tek başına seyahat edenler. Aslında bu soruların altında yatan bir takdir etme durumu da var. Ama soruş stilleri gezgin kardeşlerimizi resmen kanser edecek nitelikte olduklarından, fazlasıyla bunaltıcı olabiliyor.
Tek başına seyahate çıkan gezginlerin en az %80’i bu muameleye maruz kalıyordur hiç şüphesiz. Özellikle arkadaş ya da akraba çevresi sık seyahat etmeyen ya da seyahat dediği şeyi tatil olarak görenlerden oluşuyorsa, siz bohem takılan bir hippiden başkası değilsiniz. Hatta kimi zaman ‘ıssız adam-kadın’ gibi lakaplara da maruz kalıyorsunuzdur. He deyip geçmek lazım bazen.
Çünkü kararların hepsi kendisine ait. Dolayısıyla gittiği şehir hayal ettiğinden daha kötü ya da sıkıcı çıktığı zaman bu sorumluluğu kimseye yükleyemez. Üstüne bir de beğenmediği bir şehirde tek başına vakit geçirecek, yapacak bir şeyler bulmaya çalışacak olması gerçekten zor bir durum. 'Basıp başka şehre gitsin o zaman' demekle de çözülecek bir şey değil bu. Neticede gezginlerin çoğu sınırlı bir bütçeyle seyahat ediyor. Ha deyince planlar değişemeyebiliyor bazen.
Çünkü yanlarında bütçe paylaşımı yapabilecek kimseleri yok. Dolayısıyla tek bir kuruşu bile harcarken hep düşünmek, her şeyin en uygununu bulmak zorundalar. Ama bunu yaparlarken, gittikleri yerin meşhur şeylerinden de mahrum kalmak istemezler. Bu nedenle, özellikle tek başına seyahate çıkacak olan arkadaşlarınızdan magnet istemeden önce sizler de iki kere düşünün lütfen.
Seyahatlerin bazı noktalarında fikir alışverişi ve işbirliği yapmak önem kazanır. Örneğin, hangi yol tarifini seçmek gerektiği, buradan sonra nereye gidileceği ya da ne yapılacağı gibi konular bunlar arasında öne çıkar. Bu gibi durumlarda insan bazen danışacağı birini arayabilir. Tek başına karar vermek, kimi durumlarda olgunlaştırıcı bir etki yaratsa dahi, bazen kararsız kalabiliriz. Tek başına seyahat edenler bu döngüyü kırmak için telefonlarına sarılmak ya da yöre halkından öneri almak zorunda kalabilir. Bu da bazen can sıkıcı bir durumdur.
Başta da belirtiğimiz üzere, onlar yalnız değil, tek başlarınalar evet, ama kimi zaman onlar da acı bir yalnızlık hissedebiliyorlar. Bu bazen uzun bir tren yolculuğunda, bazen kalabalık bir arkadaş grubu gördüklerinde, bazen de saydığımız diğer maddelerden ötürü olabiliyor. Bu işe yeni atılanlarda ise ‘homesick sendromu’ dediğimiz şey meydana gelebiliyor. Yani dünyanın en güzel yerinde de olsanız, evinizi delicisine özlemek durumu. Sizin de bunlardan başka maruz kaldığınız durumlar meydana geliyorsa, görüşlerinizi belirtmekten çekinmeyin.
Dilerseniz, Tek Başına Tatile Çıkmadan Önce Dikkat Edilmesi Gerekenler içeriğimizi de inceleyebilirsiniz.