Öylesine özel bir ülkede yaşıyoruz ki, doğal ve tarihi açıdan birçok harikayla donanmış bu güzelim coğrafyada geçmişten gelen, insanoğlunun gelişimini simgeleyen ve her yönüyle benzersiz olan birçok eser var. Sadece ülkemizde değil, dünya genelindeki bu tarz eserlerin korunması ve bizden sonraki nesillere de aktarılması için hizmet veren kurumun adı ise UNESCO!
{ad:0}Birleşmiş Milletler Örgütü’nün bir kolu olan UNESCO, eğitim, bilim ve kültür adına bir örgütlenme. Örgüt adını (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) İngilizce açılımının baş harflerinden alıyor ve dilimizde de ‘Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’ anlamına geliyor. 1972 yılında imzalanan ‘Dünya Kültürel ve Doğal Miraslarının Korunması’nı’ konu alan sözleşmeye ülkemiz 1983 yılında taraf olmuş.
Dünya kültür mirası ne demek sorusuna cevap vermek için önce UNESCO’nun bilim ve kültüre katkısını anlamak gerekiyor. UNESCO’nun amacı dünyanın kültürel - doğal ortak değerlerini ortaya çıkarıp koruyup gözetmek ve toplumlar arası diyaloğa katkıda bulunmak. Örgütün yaptığı liste de evrensel değeri olan fiziksel ve kültürel öneme sahip eserleri kapsıyor. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde 2021 sonuna kadar envanterlenmiş eser sayısı tam 1154 adet. Bu eserlerin 897’si kültürel miras, 218’i doğal, 39 adedi ise kültürel-doğal (karma) miras olarak değerlendiriliyor. Bu sayı her yıl gerçekleştirilen Dünya Miras Komitesi kararıyla artış gösteriyor.
UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilen eserlerin yanı sıra bir de listeye girmesi için önerilen fakat adaylık süreçleri henüz tamamlanmamış eserler var ki, bu eserlerin olduğu listeye de ‘Geçici Liste’ deniliyor. Türkiye’de Dünya Geçici Miras Listesi’ne kayıtlı ve asil üyeliğini bekleyen 84 eser var. İlki 1994 yılında önerilen, son olarak da 2021 yılında güncellenen bu listedeki eserlerin 77’si kültürel, 3’ü doğal, 4’ü ise karma olarak değerlendiriliyor. Geçici listenin asil üyelik için 1994 yılından bu yana bekleyen en eski eseri Antalya’daki Karain Mağarası. 2021 yılında listeye dahil olan eserler ise Erzincan’daki Kemaliye Tarihi Kenti ve Mardin Midyat Çevresi. Unesco Dünya Miras Listesi Antik kent alanında ülkemizden seçilen birbirinden güzel antik şehirlerin hikayesini öğrenmek için Keşif Rehberi’mizdeki yazımızı okuyabilirsiniz.
Ülkemizde 2022 yılı itibariyle 19 UNESCO Dünya Mirası bulunmakta. Listedeki eserlerin 17’si kültür kategorisinde korumaya alınırken, 2’si de karma olarak değerlendirilmiş. Türkiye’nin 1985 yılında korumaya alınan ilk eserleri İstanbul’un tarihi alanları, Göreme Millî Parkı - Kapadokya ve Divriği Ulu Camii – Darüşşifası olurken; 2021 UNESCO Dünya Miras Listesine en son eklenen yer, Arslantepe Höyüğü olmuş.
Gelin şimdi evrensel ilkelerle korunan UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde hangi şahaserlerimiz var bir göz atalım ve tatil planları yapıyorsak rotalara biraz da UNESCO eserleri katalım!
UNESCO’nun ülkemizde keşfettiği ilk hazinelerden olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Anadolu taş işçiliğinin en şahane örneği. Mengücek döneminden kalan bu eser Ahmet Şah ile eşi Turan Melek tarafından yaptırılmış. Mimarı ise Ahlatlı Hürremşah’mış. Bu eseri bu denli önemli kılan özelliklerin en başında bezemeleri geliyor ki, on binlerce motifin kullanıldığı bu bezemelerde hiçbir motif birbirini tekrar etmiyor. Kainattaki denge ve ahengi temsil eden bu motiflerin yanında, Darüşşifa’nın içindeki havuza akan suyun sesi de ruhu dinginleştiriyor. Darüşşifa bu özelliğiyle uzun bir zaman ruh ve sinir hastalıklarının tedavisinde de kullanılmış. {search:sivas-otelleri,Sivas Otelleri}
Şüphesiz ki İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Zaten dünyada da içinden deniz geçip, iki kıtayı birbirine bağlayan kaç şehir var ki? UNESCO ise şehrin tarih barındıran en güzide yerleriyle ilgilenmiş ve bu yerleri de listesinin en başucu köşelerinden birine yerleştirmiş. Şehri Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı, Zeyrek Koruma Alanı, Süleymaniye Koruma Alanı ve Kara Surları Koruma Alanı olarak 4 bölgeye ayırmış. Bu bölgelerde hangi yapılar var ve kaç yüzyıl devirmişler mevzusuna en iyi cevap ise elbette ki binlerce yıllık tarihiyle Ayasofya! Süleymaniye Camii, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı gibi daha birçok tarihi nokta da bu listede baş sıralarda. {search:istanbul-otelleri,İstanbul Otelleri}
Neredeyse 10 milyon yıl önce Erciyes ve Hasan Dağı’ndan püsküren lavlarla oluşmaya başlamış Kapadokya. Esen rüzgarlar, seller ve zamanın mimarlığıyla da bugünün peribacalarına ve insanoğlunun istediği şekli verdiği yumuşak kayalara dönüşmüş. 7. Yüzyıl – 13. Yüzyıl arasında baskı gören Hristiyanların dinlerini özgürce yaşadığı, kayaları oyup kiliseler ve evler yaptığı bu muhteşem coğrafyanın yeraltı şehirleri de gizemini hala koruyor. Dünyanın hiçbir yerine benzemeyen mistik bir atmosfer sunan Kapadokya kayadan oyma otelleriyle de fark yaratan bir konaklamanın adresi. {search:kapadokya-otelleri,Kapadokya Otelleri}
Hattuşaş , M.Ö. 13. Yüzyılda Anadolu’ya hakim olan Hititler’in başkenti. I. Hattuşili tarafından kurulan ve himayesi altına giren tüm ülkelerin dinlerini de kabullendiği için ‘Bin Tanrılı Ülke’ olarak da bilinen Hattuşa, surları, aslanlı kapısı, kraliyet yapıları ve tapınaklarıyla sizi upuzun bir zaman tüneline sokuyor. Tarihin ilk yazılı anlaşması olan ve Mısırlıların taraf olduğu Kadeş Anlaşması bu şehirde yapılmış. 2 km mesafedeki Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’nda ise Hitit tanrıları ve kralları tasvir edilmiş. Çorum Boğazköy’de konumlanan bu güzellik dünya gözüyle görülesi yerlerden. {search:corum-otelleri,Çorum Otelleri}
Adıyaman’ın Kahta ilçesinden konumlanan Nemrut Dağı M.Ö. 1. Yüzyılda hüküm süren Kommagene Kralı 1. Antiochos’un hikayesini yansıtıyor. Batı dinleriyle doğu dinlerini birleştirip tek bir dünya dini yaratmayı amaçlayan kral, merkez olarak da Nemrut Dağı’nı seçmiş. Kralın bir amacı da ölümsüz olmak ve tanrılarla birlikte dünyaya hükmetmekmiş. Kireçtaşı bloklarının elle oyulmasıyla yapılmış heykeller 8 ila 10 metre yüksekliğinde ve yanlarına oturup bir gündoğumu ya da günbatımı izlemek ölmeden yapın diyeceğimiz şeylerden. {search:adiyaman-otelleri,Adıyaman Otelleri}
Yüzbinlerce yıl önce depremlerle oluşmuş bir doğa harikası Pamukkale Travertenleri. Pamukkale’nin hemen arka yamacında konumlanan Hierapolis Antik Kenti ise Helenistik dönemde ve Hristiyanlığın ilk zamanlarında önemli merkezlerden biri olmuş. Antik çağda termal şifa arayanların uğrak yeri olan şehir Frigya bölgesinin başkentliğini, Bizans’ın da piskoposluk merkezliğini yapmış. Tiyatrosundan izleyeceğiniz bir gün batımını günlerce unutamayacağınız bu harika şehrin antik havuzu da içindeki tarih kalıntılarıyla ülkemizin en muhteşem havuzu. {search:pamukkale-otelleri,Pamukkale Otelleri}
Xanthos Antik Şehri Muğla’nın Fethiye ilçesinde, Letoon Antik Şehri ise Antalya Kaş’ta konumlanan ayrı iki şehir. UNESCO’nun aralarında 5 km olan bu iki şehri aynı çatı altında birleştirmesinin sebebi ise her ikisinin de Likya Birliği’nin şehirleri olması. Helen, Roma ve Bizans’ın izlerini taşıyan Xanthos M.Ö. II. Yüzyılda Likya Birliği’ne başkentlik etmiş. Letoon ise bu başkentin tapınak alanıymış ve bugün de bu tapınaklardan kalıntılarla karşımıza çıkıyor. {search:mugla-otelleri,Muğla Otelleri}
18. yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin en önemli merkezlerinden biri olan Safranbolu o günlerdeki geleneksel dokusunu hala koruyan bir şehir. Nostaljik sokakları, ahşap yığma evleri ve anıtsal yapılarıyla farklı bir atmosfer bulacağınız Safranbolu’nun eski konaklarının hiçbiri komşu evin güneşini engellemiyor. Batı Karadeniz’in en popüler en huzurlu rotalarından olan bu şehrin lokumu da evleri kadar ünlü. {search:safranbolu-otelleri,Safranbolu Otelleri}
Mitoloji seviyorsanız Homeros’un İlyada ve Odysseia Destanı’nı da biliyorsunuzdur. O destana konu olan Truva Savaşı’nın gerçekleştiği yer de tam olarak Truva Antik Kenti. Ama tek özelliği sadece bir savaş alanı olması değil, Truva 9 arkeolojik katmanıyla 3000 yıllık koca bir tarihin hikayesini de anlatıyor. Antik kentte en erken tarihlenen katman M.Ö. 3000’lerdeki Erken Tunç Çağı’na ait. En son katman ise M.Ö. 1. Yüzyıl ile M.S. 8. Yüzyıl aralığındaki Roma döneminden buluntu veriyor. Medeniyet zengini Truva Arkeolojik Alanı Çanakkale’nin Hisarlık Tepesi’nde konumlanıyor. {search:canakkale-otelleri,Çanakkale Otelleri}
Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii ve Külliyesi Edirne’nin de simgesi. Yapımına 1568’de II. Selim döneminde başlanan, 1574’de de ibadete açılan bu eserin muhteşemliği ne ait olduğu dönemde ne de günümüzde hala geçilemedi. Dev kubbesiyle tek kubbeli yapıların ‘padişahı’ olan Edirne’deki Selimiye Camii’nin mermerlerinin, içindeki ahşap - sedef işçiliğinin ve çinilerinin motiflerinin bir benzeri daha yok. Her detayı ince ince hesaplanmış ve estetiğiyle dünyadaki muadillerini sollamış bu eser neredeyse 500 yıllık bir tarih hikayesi. Ve bu hikaye öylesine esrarlı öylesine güzel ki, dinlemeye de izlemeye de doyamıyorsunuz. {search:edirne-otelleri,Edirne Otelleri}
Konya’nın Çumra ilçesinde bulunan Çatalhöyük Neolitik Kenti insanlığın yerleşik yaşama geçtiği ve tarım yapmaya başladığı Neolitik Çağ’ın en eski örneği. 9000 yıllık bir geçmişi olan ve bir Kalkolitik diğeri Neolitik iki höyükten oluşan bu yerleşkede yaşam 2000 yıl boyunca devam etmiş. Tahminen 8.000 kişinin yaşadığı bu koca şehirde hayvan saldırılarına karşı tedbirden olsa gerek, evlere çatılardan giriliyor, ölüler de evlerin içlerine gömülüyormuş. Bu kentin dünyada kurulan ilk şehir olduğuna dair bir inanç da var. {search:konya-otelleri,Konya Otelleri}
Bursa, hanları hamamları ve çarşılarıyla Osmanlı’nın gözbebeği şehirlerden. Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşuna tanık olmuş Bursa’nın, Cumalıkızık Köyü’ndeki evler ise o zamanlar nasılsa şimdi de aynı mimari özellikleri taşıyor. Köyün taş döşeli sokaklarında yürürken modern şehir yaşamını bir anda unutuyor, 700 yıl öncesinin efsununa bulanıyorsunuz. Tarihi dokusuyla gönül çelen ata mirası bu şirin köy, bölge turizminin de hafta sonu rotası. {search:bursa-otelleri,Bursa Otelleri}
Bergama’nın kent olma hikayesi Helenistik dönemde başlamış. Roma ve Osmanlı döneminde de farklı katmanlarla tarihine birçok ilk’i eklemiş. Pergamon, Kibele Kutsal Alanı, Maltepe Tümülüsleri ve farklı adlandırılmış tepeleriyle 9 katmandan oluşuyor. Şehir ayrıca Helenistik dönem şehir plancılığını da temsil ediyor. Dik tiyatrosu, Athena Tapınağı, Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı ve nice muhteşem eseriyle göz kamaştıran kentin bir katmanını da Osmanlı eserleri oluşturuyor. {search:bergama-otelleri,Bergama Otelleri}
Dünyanın en sağlam yapılarından biri sayılan ve tarihi de neredeyse M.Ö. 3000’li yıllara dayanan Diyarbakır Kalesi’nde birçok medeniyet hüküm sürmüş. Sadece bir savunma yapısı değil, Latin, Ermeni, Arap ve Süryani dilindeki yazıtlarıyla bir kültür anıtı da olan kale birçok türküye de konu olmuş. İçindeki habitatla büyüleyen Hevsel Bahçeleri ise 8.000 yıllık bir geçmiş ve 30’dan fazla medeniyet görmüş geçirmiş. Özgünlüğü ve haşmetiyle bu Diyarbakır eserlerinden çok etkileneceksiniz. {search:diyarbakir-otelleri,Diyarbakır Otelleri}
UNESCO’nun listesine çok daha erken girmeyi hak eden Efes Antik Kenti dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı ve Hristiyanlığın hac yeri Meryem Ana Kilisesi’nin de bulunduğu binlerce yıllık bir şehir. İlk iskanın M.Ö. 1050’li yıllara dayandığı kent, şimdiki haşmetli mimarisine M.Ö. 300’lü yıllarda kavuşmuş. Küçük Asya’da denilen Efes, o zamanlar eyalet olarak adlandırılan Anadolu’nun başkenti imiş. Yunan ve Roma medeniyetlerinden muhteşem izler taşıyan antik kentin en havalı eserleri ise Celcus Kütüphanesi ve tiyatrosu. Gezerken binlerce yıl öncesine getirip götüren şehrin en ilginç gelen yeri ise bir nevi sosyal alan olarak da kullanılan tuvaletleri. {search:selcuk-otelleri,Selçuk Otelleri}
Kars’ın en can alıcı manzarasına sahip yerlerinden olan Ani Harabeleri ‘1001 Kilise şehri’ olarak da anılıyor. Erken Demir Çağı’ndan başlayıp 16. Yüzyıla kadar yerleşim gösteren ve İpek Yolu üzerinde yer alan bu alanda 40 kadar kilise ve şapel bulunmuş. Ani’ye kimler gelip yerleşmemiş ki; Gürcüler, Ermeniler, Bizanslılar ve Osmanlılar kendi yapıtlarıyla şehrin kültürüne bir güzellik daha eklemiş. Kars gezinizde bir gününüzü Ani Harabeleri için ayırmanızı şiddetle öneriyoruz. {search:kars-otelleri,Kars Otelleri}
1958’de bir baraj açılışında fotoğraf çekmek için Aydın’a gelen Ara Güler’in yolunu kaybedip tesadüfen keşfettiği bir şehir Aphrodisias . Ara Güler bulduğu bu hazineyi her açıdan fotoğraflayıp Times dergisine göndermiş ve dünya çapında da meşhur etmiş. Adını Aşk tanrıçası Afrodit’ten alan ve M.Ö. 5000’li yıllarda kurulan kentin çoğu mermer olan buluntuları buranın çok önemsendiğinin de göstergesi. Yakınındaki mermer ocakları ve bu mermerleri işleyen heykeltıraşların titizlikle yetiştirilmesi, bu şehrin binlerce yıl önce de buram buram sanat koktuğunu düşündürüyor. {search:aydin-otelleri,Aydın Otelleri}
Keşfedilmesiyle dünyanın tarihini değiştirip tekrar yazdıran bir tapınak olan Göbeklitepe Şanlıurfa'nın merkezine 15 km mesafede. 12.000 yıl öncesine ait anıtsal yapılarıyla herkesi şaşırtan bu keşiften önce dünyanın en eski tapınağının İngiltere’de olduğu sanılıyordu. Terkedilip üstü kapatılan ve yakın tarihte bulunan bu tapınak insanlığın inanç geçmişini de tekrar sorgulatıyor. {search:sanliurfa-otelleri,Şanlıurfa Otelleri}
Malatya’nın 7 km kuzeydoğusunda konumlanan Arslantepe Höyüğü’nün bir adı da Melid. 200 x 120 metrelik yayılım alanıyla ülkemizin en büyük höyüklerinden olan Arslantepe’de M.Ö. 5. Yüzyıl ile M.S. 11. Yüzyıllar arasında yerleşim gözlenmiş. Höyüğü UNESCO’nun listesine sokan bir diğer özelliği ise burasının dünyada ilk devlet özelliği taşıyan yer olması. Yapılan kazılarda bulunan tapınak, saray ve mühür baskılar da bu görüşü destekliyor. {search:malatya-otelleri,Malatya Otelleri}
Her biri çok özel bu rotaları gezerken Neredekal.com’un sunduğu konaklama seçeneklerine de göz atmayı unutmayın diyoruz.