Deyrulzafaran'a bir günbatımında gidecek olursanız Mezopotamya Ovası'nın güneşle cilveleşen rengarenk hallerini görebilir, Mardin'i farklı kılan tüm değerleri derinlerinizde bir yerde hissedebilirsiniz. Peki taştan bir dağ şehrinin süslü tarihinden nasibini almış bu manastırın kadim hikayesi nedir ve gezerken sizi neler bekliyor, bilmek ister misiniz? {search:mardin-otelleri,Mardin Otelleri} Deyrulzafaran Adı Ne Anlama Geliyor?
{facility:0} Asırlık çınarlar ve zeytin ağaçlarıyla dolu bir bahçeden geçerek ulaşılabilen manastırın avlusunun masallardaki kentlerle bir alakası var. Mezopotamya'nın gizemi, davetkar enerjisi ve gittiğinizde gözünüzü okşayan sarımtırak taş rengiyle siz de bu masala giriveriyorsunuz. Bu taşların renginden esinlenmiş olsa gerek, Deyrulzafaran'ın Süryanice kelime anlamı sarı. Ama çevresinde yetişen safran bitkisinin (zafaran) bu isme katkısı olabilir diyenler de var. Deyrulzafaran Manastırı'nın Tarihsel Önemi
Manastır 3 katlı ve geçmişi de 5. yüzyıla dayanıyor. Fakat inşa edildiği alan milattan öncesinin güneşe tapan kavimlerinden Şemsilerin 4 asır kullandıkları güneş tapınağı. Bu alanı sonraki dönemlerde Romalılar kale olarak kullanmış. Romalılar kaleden çekilince de Aziz Şleymun, ölmüş azizlerin mezarlarındaki kemikleri buraya getirip kaleyi bir manastıra çevirmiş. Çok uzun süre Mor Şleymun Manastırı olarak bilinen yapının tadilatlarına 793 yılında Aziz Hananyo döneminde başlanmış. Bu tadilattan sonra da isim değiştirerek Mor Hananyo Manastırı olarak anılır olmuş. Şimdiki adını 15. yüzyılda, bina eklentileriyle gelişen son formunu da 18. yüzyılda almış.
Hem tarihi hem de dini bir öneme sahip Deyrulzafaran Manastırı dünyanın dört yanına dağılmış Süryaniler için Mekke gibi. Öyle ki tam 640 sene boyunca dünyadaki tüm Süryanilerin patriklik merkezi burası olmuş. Patriklik merkezi 1932'den sonra önce Humus'a sonra da Şam'a taşınmış. Manastır sadece ibadet değil eğitim amacıyla da kullanılmış ve bölgedeki ilk matbaa da burada kurulmuş. Manastırın 19. yüzyıl patriklerinden 4. Petrus oldukça reformcuymuş. İngiltere'den satın aldığı matbaa makinesiyle Süryanice, Osmanlıca, Arapça, Türkçe onlarca kitabın basılması da onun döneminde başlamış ve 1969 yılına kadar sürmüş. 50 yıldır emekli olan matbaa makinesinden kalan parçaların bir kısmını manastırda, bir kısmını da Kırklar Kilisesi'nde görebiliyorsunuz. Deyrulzafaran Manastırı'nda Başka Neler Göreceksiniz?
İçinde edilen duaların çağırdığı güzelliklerden olsa gerek, her mabedin değişik bir huzur tanımı var. Deyrulzafaran Manastırı da huzur katsayısı yüksek o yerlerden. Manastırın avlusu ise başlı başına büyülü bir alem, Mezopotamya'nın yerle göğü kavuşturan sonsuz gizemini en çok da burada hissediyorsunuz. Avlunun dev giriş kapısının üzerinde yazan Süryanice yazı imanla gel manasına geliyor. Bu yazı ve simsiyah cübbesi, upuzun tespihiyle etrafı turlayan başpapazla karşılaştıkça da tarihi bir eserden çok, hala aktif bir ibadethane gezdiğinizi daha çok anlıyorsunuz. Manastır Kendi İçinde Bölümlere Ayrılıyor;
Bu bölümler Mor Hananyo da denilen Kubbeli Kilise, Meryem Ana Kilisesi, Azizler Evi ve Güneş Tapınağı. Manastırda ayrıca 52 Süryani patriğin de mezarı bulunuyor ki ziyaretçileri en çok şaşırtan yer de burası oluyor.
Mor Hananyo Kilisesi: Bizans Dönemi'nde, M.S. 491 – 518 yıllarında, mimar olan iki Süryani kardeş tarafından inşa edilmiş. Kubbesi haç şeklinde olduğu için Kubbeli Kilise adını alan yapının en dikkat çekici yönü dış duvarlarına nakşedilen hayvan figürleri. İç kısmında ise kutsal kitaptan uyarlanan freskler varmış ama Aziz Hananyo'nun resmedildiği biri dışında hepsi zamana yenik düşmüş. Kilisenin ana apsisindeki iki kürsüden biri 350 yıllık ve ahşaptan yapılmış. Diğeri ise fildişinden ve onun da 500 yıllık olduğu söyleniyor. Bu iki kürsü de dönemlerine denk gelen bütün patrikler tarafından kullanılmış.
Azizler Evi (Beth Kadişe): Manastırın güneydoğusunda kalan bu yapının geçmişi manastırla aynı ve 5. yüzyıla kadar uzanıyor. En son tadilat ise Patrik IV. Petrus döneminde, 1884 yılında yapılmış. Manastırın patriklerinin ve bazı azizlerin naaşları da bu kilisede bulunuyor. Toplam 7 mezarda en son 1969 yılında gömülen din adamıyla birlikte 52 mezar bulunuyor. Bu bölümü ve hatta manastırı akıllara kazıyacak en önemli özellik ise din adamlarının ayinlerde giydikleri kıyafetlerle, oturur pozisyonda yüzleri doğuya dönük gömülmeleri. Süryaniler, Hz. İsa'nın diriliş gününde doğudan geleceğine inanıyor ve karşılaşmayı umuyorlar. Kilisenin bir diğer özelliği de iç duvarlarında göreceğiniz taş işlemeleri. Yunusların çevrelediği haç motifi, çiçekli vazo figürleri ve üzüm salkımları gibi işlemeler yüzyıllara yayılan sanatsal bir hikâye gibi. Yapının duvarlarındaki yılan motiflerinden olsa gerek çok eski zamanlarda tıpla ilgili kullanıldığı da söylentiler arasında.
Meryem Ana Kilisesi: Avluya girdiğinizde kuzeydoğuda kalan yapı olup, manastırın ilk kilisesi. 1500 yaşında olduğu tahmin edilen ve artık kullanılmayıp sadece sergilenen vaftiz taşı ise bu bölümün simgesi gibi. Kilise 153 metrekarelik bir alan kaplıyor. En ilgi çeken yerleri arasında da ahşaptan yapılmış 3 kapısının üzerindeki Süryanice mısralar geliyor ki, bunların Davut Peygamber zamanında yazıldığına inanılıyor. Ayrıca eskiden kullanılan matbaanın bazı parçalarını da burada görebiliyorsunuz.
Güneş Tapınağı'nın yaşının milattan öncelere, Mardin'in ilk kurulduğu dönemlere denk geldiği tahmin ediliyor. Ve onunla manastırdaki Mor Hananyo Kilisesi'nin doğu köşesinde karşılaşıyorsunuz. Hristiyan olmadan önce güneşe tapan Süryanilerin ibadet ettiği yer olan tapınağın tavanı harç kullanmadan, taşlar birbirine yaslanarak yapılmış. İbadetler odanın tek ve küçücük penceresinden gelen ışık kaybolana kadar yapılır ve buradaki sunak taşında da güneşe kurban adarlarmış. Bu kurbanın bazen bir insan olduğuna dair görüşler de var ki, gezerken aklınıza geldiğinde biraz ürperiyorsunuz. Deyrulzafaran Manastırı Hangi Günler ve Hangi Saatlerde Ziyaret Ediliyor? 2021 Giriş Ücreti Nedir?
Manastırı 08:30 – 16:30 saatleri arasında her gün gezebiliyorsunuz. Giriş ücreti tam bilette 10, indirimli bilette 5 TL. Müzekart'ınız varsa burada geçmiyor. Bizim önerimiz ise imkanınız olursa manastırı ilk açıldığı saatlerde görmeniz. Turlar geldikçe kalabalıklaşan manastırın en tenha ve en serin zamanları da bu saatler oluyor.
Manastırda eğitim devam ettiği için bireysel girişlere izin verilmiyor. Ziyarete gittiğinizde Süryani bir görevli sizi bir grup oluşana kadar bekletiyor sonra birlikte içeri alıyor. Bu bir anlamda iyi çünkü profesyonel bir rehberlik hizmeti alabiliyor ve ayrıyeten ücret de ödemiyorsunuz.
Manastırın yerel ürünler satan butik bir kafesi var. Dilerseniz kahve, zafaran çayı, kiliçe, çörek, hurmalı kurabiye gibi meşhur Süryani lezzetlerini tadabilir ya da hediyelik eşya alışverişi yapabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Mistik Atmosferleriyle Büyüleyen Mardin Manastırları