Huzurlu, sakin, doğanın içinde bir yer aradığımızda gittiğimiz bir yer var. Orada sadece doğanın söylediği şarkıyı; esintinin sesini , kuşları , ağustos böceklerini duyabiliyoruz, bazen de sadece sessizliğin sesini dinleyebiliyoruz iç sesimizle birlikte... Dostlarımızla gittiğimizde, onlarla birlikte attığımız kahkahalar doğanın seslerine karışıyor, dostlar ve doğa her zaman bir ahenk oluşturuyor ruhumuzda...Oraya giderken karnımız tok bile olsa, doğa bize cömertçe sunduğu oksijeniyle başımızı döndürüyor, karnımızı acıktırıyor. Dinlediğimiz seslere bir de midemizin sesleri ekleniyor, yemek hem bir istek, hem de bir keyif haline geliyor. Yemek yemeyi çok sevenler de , sevmeyenler de yemekle barışıyor çünkü doğa bizi mutlu edecek neyse onu yapmamızı kulağımıza fısıldıyor burada ...
Siz oranın varlğının farkında değilken biz giderdik oraya. O zamanlar ismine kısaca köy derdik. Gitmesek de varmasak da o köy bizim köyümüzdür şarkısı , gidip varınca o köy bizim olur’ a dönüşürdü. Yine kafamızı dinlerdik, yine dostlarla güzel sohbetler yapardık ama özel bir mülktü orası. Şimdilerde herkese açtı kendini, tüm huzur ve sıcak sohbetli bir sabah kahvaltısı, öğle yemeği, ya da akşam yemeği yemek isteyen herkese verebileceklerini sunmak için ...Yeni sesler, eski sesler ve doğanın sesleri birbirine karışsın diye ...Rahatlayalım, gülelim, ağlayacaksak da orada doğayla, dostlarla birlikte hüznümüzü paylaşalım diye...
Bizim köyün adı Parpali oldu. Lazcada Kelebek demek...Bir kelebeğin hafifliğinde, zarifliğinde ve neşesinde olsun diye. Bir sofranın etrafında güzel bir zamanı yaşayalım ve bu anların kelebek etkisi her yere yayılsın diye...