Yaş otuzbeş yolun yarısı demiş şair. Umut Ocakbaşı olarak yolun yarısında mıyız yoksa daha yeni mi sayılırız bunu gelecek günler gösterecek ama 1976 yılının o siyah beyaz günlerinde ocakta oturan ustanın ÇEEK CANIIIM! diye haykırışıyla çıktığımız bu yolda o gün doğanlar bugün yolu yarıladılar olsa gerek
Beyoğlu’nda Hasnun Galip Sokakta, bilinen tarifiyle Galatasaray Spor Kulubü’nün olduğu sokakta; döneminin efsane futbolcularından Suat Mamat’ın kahvehanesi olarak bilinen, tek katlı mütevazi dükkanımızda bir elin parmaklarını geçmeyen personelimizle attık umutlarımızın ilk tohumunu.
Etimizi, sebzemizi, meyvemizi günlük olarak aldık, işledik misafirlerimize günlük olarak sunduk. Dolapta, depoda bekletmektense kusura bakmayın,kalmadı demeyi ilke edindik. Kıymayı, bırakın elektrikli makinaları dönemin kol gücüyle çevrilen ve el kıyması diye tabir edilen aletlerinde bile hazırlamayıp zırhla çektik. Acılı ezmeyi, çoban salatayı, gavur dağını istendiği anda taze taze yaptı ustalarımız. Patlıcan ezmeyi, pişmiş soğanı günlük olarak közledik kömür ateşinde.Ballı muz yapmak için cevizi kabuklu alıp, lazım oldukça kırıp ayıkladık balın en safını kullanarak. Şalgam suyunu Adana’dan getirttik özel fıçılarında. Her şeyi az yaptık ama öz yapıp ertesi güne hiçbir şey bırakmadık.
Bu arada müdavimlerimiz öyle bir hale geldi ki, mekana sığmaz oldular; dolap üstlerinde, su kasalarının üzerinde dürüm yiyip rakılarını yudumlarken GÖNÜL NE BAR İSTER NE MEYHANE, GÖNÜL MUHABBET İSTER, İÇMEK BAHANE deyip kapı önlerinde sıra bekler oldular. Emektar dükkanımızın üst katını açtık. Açtık açmasına ama değişen hiçbir şey olmamıştı, artan samimiyetin yanında. Ahmet Beyler, Ayşe Hanımlar Ahmet ağabeyimiz, Ayşe yengemiz, ablamız olmuşlardı. Çoğu zaman sipariş alma gereği bile duymuyorduk artık; biliyorduk çünkü kimin, neyi nasıl, hangi sırayla sevdiğini ve yediğini.
Bizim Umudumuz onların olmuştu artık.
2004 yılında emektarımızın hemen yanındaki 6 katlı yeni binamızda otuza yakın çalışanımızla yeşerttik yeni umudumuzu. İnsanlar alıştıkları bildik lezzetlerin yanında ocakbaşında aynı gönül sohbetlerini de yaşasınlar diye her katına ayrı ayrı ocak koyduk.
Emektarımız ne olacak, ne yapacağız diye düşünürken; hiçbir şey, bırakın aynen kalsın, emektarın ruhunu en iyi biz biliriz, geldiğimizde başka yerde oturmayız diyince dostlarımız bizde aynen öyle yaptık. Geçen zamana inat dimdik ayakta kalsın diye de ufak tefek tadilatların dışında hiç dokunmadık ruhuna. 1976’dan günümüze Umudumuz adına değişen koca bir HİÇ! Hala ve ısrarla her şeyi günlük hazırlıyor, kusura bakmayın, kalmadı diyoruz zamana inat.
O günkü müdavimlerimizle beraber artık çocukları, hatta ve hatta torunları geliyorlar onların bıraktıkları yerden devam etmek için. O yıllarda gencecik üniversite öğrencisi olanlar şimdi doktor, avukat, yönetici, bürokrat, iş adamı kimlikleriyle geliyorlar mütevazi kimliklerini hiç kaybetmeden. Dönemin sahne ve sinema dünyasının ünlülerinin yerini bugünkü starlarımız aldı.
Aramızdan mecburi ayrılışları yad ediyor hep birlikte kadeh kaldırıyoruz, saygıyla ve özlemle anarken
UMUDUNUZ HİÇ AMA HİÇ BİTMESİN...